Dünyada Devletlerin Dostu Yoktur



21.05.2004

 

Dünyada Devletlerin Dostu Yoktur

Siz Türk Amerikan İşadamları Derneği Başkanı’sınız. Powel’in, Türkiye’den bahsederken “ Bir İslam Cumhuriyeti” tanımlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz ? Gerçekten bizi bir İslam Cumhuriyeti olarak mı görüyorlar, yoksa bize yüklenen ya da yüklenecek olan yeni bir misyonun tanımlaması mı bu sözler ?

Sayın Powell, Türkiye hakkında yapmış olduğu yorumlara tekrar bir açıklama getirerek netlik kazandırmıştır. Türkiye'nin ABD ‘nin stratejik partneri olduğu inkar edilemez. ABD için Güney Kore, uzak doğu coğrafyasının en temel noktasıdır. Ortadoğu'da ise Türkiye en temel noktadır. Türkiye'nin hem coğrafi hem nüfus hem de dini ve etnik etkinliği bakımından daha büyük ağırlığı vardır Ortadoğu'da. Dolayısıyla da çok çok önemlidir. Çünkü bu coğrafya enerji coğrafyasıdır. Bu coğrafya dünyanın kaynaklarının bulunduğu merkezde yer alıyor. Bu coğrafya sürekli dünya savaşlarının çıktığı bir bölgedir. Bu coğrafya bir renk, kültür, din ve dil manzumesidir. Amerika'nın bu coğrafyanın liderliğine Türkiye'yi konuşlandırması, Osmanlı'nın geçmişteki başarılı davranış biçiminden ve politikalarından kaynaklanıyor. Osmanlı fethettiği her yerin yönetimini oranın yerlilerine, o toprakların sakinlerine vermiştir. Dinine, diline karışmamıştır. Hak ve adalet anlayışına saygı göstermiştir. Dolayısıyla Osmanlı bir modeldir. Osmanlı, bin yıllık kültürü ve siyaseti ile Fransız ve İngiliz politikalarında hala örnek alınan bir modeldir. Askeri düzeni Avrupa tarafından, siyasi yönetimi ise Amerikalılar tarafından örnek alınıyor. Dünyanın en büyük ekonomisi, en büyük askeri gücü ve aynı zamanda siyasi ve stratejik bakımdan da dünyanın en etkin ülkesidir Amerika. Yani dünyanın 'en'leri hep orada. 50 yıllık geçmişimiz, bizim onların askerleriyle birlikte savaşırken şehid vermemiz, onların gelip Bosna'da bizim için "şehid" olmaları gibi tarihten gelen politik bağlarımız var. Amerika, Türkiye'nin her önemli olayında vardır. Türkiye'nin dış politikasındaki her kararda etkilidir. Bunu görmezden gelmek bir yanlışlıktır. ABD, havucun bile ekilmediği Bosna'ya karşılıksız gitti Amerika. Orada "şehid" verdi, uçağı düştü. Hadiseler oldu, askerleri esir düştü. Ama kördüğümü çözdü ve döndü. Bosna'da soykırım yaşanırken, 200 bin kişi kurşuna dizilirken, bir halk soykırımla yok edilirken, evler yakılırken, kadınların ırzına geçilirken, 40 kilometre mesafede olan Avrupa Birliği, hududundan bir tane asker gönderdi mi? Başını çevirip ilgilendi mi? Katliamı durdurmak için kılını mı kıpırdattı? Yoksa yalnızca şov mu yaptı. Avrupa'nın bütün nüfusunda 100 bin asker yok muydu? Amerika müdahale edene kadar hiç kimse kılını kıpırdatmadı. Amerika, bütün bunları Türkiye'nin de gelecekte aynı karşılığı vereceği düşüncesiyle yaptı. Türkiye de bu jeste jestle karşılık verdi. ABD'yi Afganistan'da yalnız bırakmadı. Ve daha bir çok olguda da yalnız bırakmadı. Somali ile bizim ne ilişkimiz var? Amerika insani nedenlerle oraya girdi. Türk askerini de oraya soktuk. Neden? Müşterek menfaatlerimiz var. Ama şunu da unutmamak lazım. Dünya'da devletlerin dostu yoktur. Menfaatleri üzerine kurulmuş oyunları vardır. Bu oyunları iyi bellediğiniz zaman olaylar lehinize döner.Bellemediğiniz zaman aleyhinize döner. Dolayısıyla bu ince çizgileri Türkiye uzun zamandır düzgün oynuyor.Yani Türkiye, 1950'lerden sonra Amerika ile adeta kader birliği yaptı. O zamandan beri beraberiz. Dolayısıyla bunun devamlılığını tavsiye ediyorum Neden? Türkiye çok değişik bir coğrafya'dadır. Bir taraftan Ermenistan, Yunanistan, İran yukardan Rusya, aşağıdan Arap ülkelerinin yarattığı kargaşanın tam ortasında yer alıyor. Bütün bunlar bizi bir çok olaya sürükleyebilir. Böylesine karışık ve tehlikeli bir ortamda, önemli olan ülkenin menfaatlerini ve sınırlarını koruyucu ittifaklar yapmaktır. Bunu yaptığınızda milletimize sadakat göstermiş olunsunuz. Şu anda Türk Hükümetinin de yaptığı da budur.

2- ABD, bizim AB yolculuğumuzu gerçekten destekliyor mu, yoksa kendi partneri olarak kalmamızdan yana mı? Biz AB yolculuğunda samimi miyiz ?

Amerika'nın onayı olmadan herhangi bir ülkenin Avrupa Birliği'ne girişi sanıldığı kadar kolay olmaz. Türkiye bir çok eksiğine rağmen ABD tarafından ısrarla destekleniyor. ABD, Türkiye'nin özellikle AB'ye girmesini istiyor. Çünkü ABD şunu anladı. Dinler, medeniyetler ve kültürler farklılığı derinleştiği takdirde bunun sonu uçurumdur. Dolayısıyla Hristiyan kulübü şeklinde bir görüntü arzeden AB'ye Türkiye'yi sokmak, Türkiye'nin İslam medeniyetinin sesi olması anlamına gelecektir. Yani İslam medeniyeti AB'de Türkiye ile temsil edilecektir bir bakıma. İşte Türkiye iki milyar insanı temsilen AB'ye girecek olan ilk laik ve müslüman ülke olacak. Bu Türkiye AK Parti'nin iktidarda olduğu bir Türkiye'dir. Söz sahibi bir Türkiye'dir.

Dünyada Devletlerin Dostu Yoktur

3- AB bizi gerçekten kendi bünyesinde görmek istiyor mu? Yoksa olmayacak bir hayalin peşinde miyiz ? Bizden çok sonra AB ‘ye başvuran ve ekonomileri bir Konya vilayeti kadar olmayan devletçiklerin AB ‘ye kabul edilmesini nasıl açıklarsınız ?

Tüm dünyanın ilgisi coğrafik ve stratejik konumunun öneminden dolayı Türkiye’ye çevrilmiş durumda. Bütün bu ilginin merkezinde sadece Tayyip Beyin kişisel karizması ile AK Parti'nin Türkiye'deki gücü yatıyor. AB ‘nin ilgisi en çok bu etkenlerden kaynaklanıyor. Başka endişelerden değil. Her şeyden önce Tayyip Bey ciddi bir lider. Yüzde 35-40 gibi bir oyla iktidara geldi. Arkasında güçlü bir halk desteği var. Ayrıca ne söylediği halkça anlaşılan biri. Dokunulabilen bir halk çocuğu. Amerika ve AB başta olmak üzere tüm dünya bunun farkında. Hatırlarsanız önceleri, bir çok liderimiz için her hangi bir yabancıdan randevu almamız ayları bulurdu. Çoğu kez de başarılı olamazdık Başbakanlarımıza bile nazlanarak randevu verirlerdi. Şimdi bırakın Başbakanı, Babacan'a, Unakıtan'a, Tüzmen'e, Milli Savunma Bakanı'na bile istediğiniz zaman istediğiniz kişi ve kurumdan rahatlıkla randevu alabiliyorsunuz. Bunlar önemli kazanımlardır. Bu noktalara kolay gelinmiyor. Çünkü halktan geldiler. Dış dünyaya da halkın söylediğini söylüyor, onlardan sadece halkın ne istediğini istiyorlar. Bu da dışarda büyük bir etki yapıyor tabi. Bunları bütün samimiyetimle söylüyorum. Gördüğüm hareketlerden dolayı söylüyorum. Tayyip Erdoğan etnik ve dini farklarından, köken ve yapılarından dolayı hiç kimseye kapılarını kapatmıyor. Herkesi eşit görüyor. Türkiye'nin gerçeklerini iyi okuyabilen bir lider. Değişik kesimler arasında hiçbir ayırım gözetmeksizin herkese eşit yaklaşıyor. Herkese aynı derecede hizmet ediyor. İşte Tayyip Erdoğan bu. İç politikadaki bu cesur, yapıcı ve bütünleştici adımların dışardaki izdüşümleri de gözden kaçmıyor zaten. Bu rüzgarla yapılması gereken tüm reformları meclisten hızlı bir şekilde geçirildi. Bu reformların uygulamaya konulduğunun görülmesi Türkiye’nin üyelik sürecini hızlandıracaktır. Avrupa’yı şaşırtmaya devam edeceğiz. Bu sürecin en kısa zamanda tamamlanacağına inanıyorum. Türkiye Avrupa Birliği için enerji kaynağı ve önemli bir kazanım olacaktır.

4- Yabancı Sermayenin ülkemizdeki yatırım miktarı yeterli mi? Eğer değilse, sizce bunun nedeni ne olabilir ? Yabancı yatırımcılar en çok nelerden şikayet ediyorlar ?

Haklı olarak en çok bürokrasiden şikayet ediliyor. Bunların aşılması için çok önemli adımlar atıldı. Bakınız Türk Amerikan İşadamları Derneği , Türkiye’de tek temsilcisi olduğu U.S.Chamber of Commerce Uluslar arası İlişkilerden Sorumlu Başkan Yardımcısı General Daniel Christman onuruna 8 Mayıs 2004 tarihinde bir akşam yemeği düzenledi. Bu toplantıda Maliye Bakanımız Sayın Kemal Unakıtan bir konuşma yaptı. Hükümetin yabancı sermaye konusundaki düşüncelerini açıkça ifade etti.

Özelleştirmenin hızlandırıldığını söyledi. Bunlar çok önemli kararlardır. Bir sene içersinde Türkiye’de bir çok zorluğun aşıldığını göreceğiz. Hükümetimizin bu konuda gösterdiği kararlılığı çok takdir ediyorum.

5- Son dönemde ekonomik anlamda genel bir iyileşmeden söz ediliyor. Gerçekten ekonomimiz iyi bir noktada mı ? Sizce ekonomide neler oluyor ?

Türkiye’de her şeyin bir anda gerçekleşmesini bekleyemezsiniz. Ekonominin ihtiyaç duyduğu en önemli unsur güven ve istikrardır. Türk Halkı Hükümetimize olan güvenini 3 Kasım ve 28 Mart seçimlerinde açıkça ifade etmiştir. 2 sene önce tarihinin en ağır krizini atlatan Türkiye bugün son derece iyi bir konumdadır.

Bakınız Başbakan Sayın Erdoğan’ın 26 Ocak’ta ABD ‘ye yapmış olduğu ziyarete katıldım. Önceki gezilerle bu gezi arasında inanılmaz bir itibar farkı vardı. Medyaya yansıması da o derece etkili ve geniş oldu. Bu ziyaretimizde dünyanın en büyük finans kuruluşları sayın Erdoğan'la bir araya geldi. Bu görüşmelerde Türkiyenin ekonomisi ve diğer bütün topumsal konuları tartışıldı. Amerikan finans ve siyaset çevreleri bu tartışma ve görüşmelerden büyük bir memnuniyetle ayrıldılar. Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu finansmanı vermeye hazır olduklarını dile getirdiler. Bu destek ve güven sayesinde Türkiye’nin çok yakında sorunlarını yavaş yavaş aşacağına inanıyorum.

Dünyada Devletlerin Dostu Yoktur

6- Genel olarak ülkemizden bahsettik. Biraz da dünya diyelim isterseniz. Sizce dünyanın acil olarak çözülmesi gereken sorunu ya da sorunları nelerdir ?

Bence çevre sorunları, küresel ısınma ve bunun etkileri dünyanın geleceğini tehdit eden unsurlardır. Bir de Afrika’dan yayılan açlık tehlikesinin yeterli önlemler alınmadığı ve tüm dünya tarafından desteklenmediği takdirde büyük boyutlara ulaşması kaçınılmaz.

7- Sayın Erdem, size göre ülkemizin hala çözemediği en önemli sorunu nedir ? Ak Parti iktidara geldikten sonra, Türk dış politikasında çok katmanlı ve dünyayla entegre bir dönüşüm devreye girdi. AK Parti'nin, toplumsal paranoya ve önyargılardan olabildiğince arınması dış dünyada takdirle karşılanmasına rağmen, içerde bazı kesimlerde büyük tepkilere yol açıyor. Yunanistan ve Kıbrıs politikaları bunun en canlı örneği. Bunları aştığımız takdirde ülke olarak çok büyük kazanımlar elde edeceğimize inanıyorum.

8- Kıbrıs’ta gelinen son noktada bizim bulunduğumuz konumu nasıl değerlendiriyorsunuz ? İstediklerimizi elde ettik mi? Yoksa “ kendi politikalarımıza rağmen” bir şeyler elde ettik mi?

Türk halkı yanlış yönlendiriliyor. Bir takım gruplar Kıbrıs'ın satıldığı, haklarının hibe edildiği iddiasında. Kıbrıs sizin değildi ki. Kıbrıs'ın vatandaşı vardı orada, siz yoktunuz. Ancak şimdi siz varsınız. Bu yanlış yönlendirme içinde olan gruplara ve Sayın Denktaş'a söylüyorum. Eğer Türkiye Kıbrıs'ta Annan Planı için "evet" deyin demeseydi ne olacaktı biliyor musunuz? AB, 1 Mayıs sabahı A4 kağıdına 'işgalci Türk askeri' yazdırıp Kıbrıs'tan çekilmemizi isteyecekti. Eğer bunlar olsaydı, bu gruplar orada tutunabilecek miydi? Vadettiklerini yapabilecekler miydi? Türk askerini orada konuşlandırabilecekler miydi? Buna güçleri yeter miydi? Cevap versinler. Asla.. Ayrıca, o zaman Başbakan Talat'ın Amerika seyahati söz konusu bile olamazdı. Talat'ı ve Kıbrıs'ı tanıyan da olmazdı. Talat'ın pasaportu da ancak Türkiye'de geçerdi. Eskiden Kıbrıs'ın pasaportu mu vardı? Kıbrıs vatandaşı her hangi bir Alman, herhangi bir Fransız veya her hangi bir İngiliz sefaretine gidip de vize mi alabiliyordu? Kıbrıs Başbakanı'nın Amerika'da daha önce hiç karşılandığı oldu mu? Bunun bir örneği var mı hiç? Amerika Dışişleri Bakanı Talat'ı karşılıyor, kucaklıyor ve kendileri ile Başbakan diye konuşuyor. Bakın sıkıntıyı artık siz çok kolay çözebilirsiniz. Vatandaş da artık sıkıntıların nereden kaynaklandığını görmeye başladı. Kıbrıs Rum Kesimi Başkanı Papadapulos, avazı çıktığı kadar bağırarak, Talat'a yapılan karşılamayı ihanetle suçladı. Amerika'yı ağır biçimde eleştirdi. Bu sizin başarı kazandığınız anlamına gelir. Size ait olup olmadığı belirlenmemiş bir bölgeyi, size ait olarak damgalattınız. Mülkünüze aldınız. Tanınmayan ve ambargolu bir ülkeyken, bugün yavaş yavaş tanınmaya başlandınız.

9- İşadamlarımız dış ülkelerde yatırım yapıyor. Bu sizce ne gibi duygular oluşturuyor ?

Sermaye kabul gördüğü, hoş karşılandığı yerleri sever. AB ‘ye üyelik için tarih almış ülkeler yabancı yatırımları çekmek amacıyla tüm sınırları kaldırmış durumdalar. Türkiye’deki ekonomik kriz dalgası sırasında bazı işadamlarımız çözümü buralara yatırım yapmakta buldular. Fabrikalarını bu ülkelere taşıdılar. Gerek Bulgaristan, Polonya ve Romanya, gerekse Türkiye Cumhuriyetleri’nde , Türkmenistan, Özbekistan ve Kazakistan’da başarılarıyla gurur duyduğumuz işadamlarımız var. Yatırım teşvikleri, ucuz arazi tahsisleri, vergi indirimleri, enerji ve iş gücünün ucuz olması en büyük etkenlerdir.

Türkiye, birçok bakımdan ihmal edilmiş olan Doğu ve Güneydoğu illerimizden başlamak üzere bir dizi yatırım teşviği hazırlamıştır. Atılan yeni adımlarla kişi başı milli gelirin 1,500 doların altında olduğu kırka yakın ilimizde yatırımlarda vergi muhafiyeti getirilmektedir. SSK primlerini düşmekte, ücretsiz arazi tahsis edilmekte, enerjiyi % 50 indirimle verilmektedir. Bunları bu bölgelerimizin kalkınması için bu teşvik olarak verilirken, yabancı sermayeyi de ülkemize teşvik edelim istiyoruz. Buralardaki avantajları yerli, yabancı tüm yatırımcılar değerlendirmeye başlayacaktır. En kısa zamanda bunun olumlu etkilerini hissedeceğimize inanıyorum.

Dünyada Devletlerin Dostu Yoktur

10 – Rahmetli Sabancı, sizin yakın dostunuzdu. Onun kaybıyla ilgili bir şeyler söylemek ister misiniz ?

Onu Sakıp Sabancı yapan özelliklerden birincisi yorulmadan çalışmasıydı. Her vesileyle ve kitaplarında da ifade ettiği gibi : “ Yeniden dünyaya gelsem yine sanayici olurdum. Cumartesi, Pazar yok, bu ne kadar ağır bir iş diyorum, ama yine yapardım. Bazan soruyorum kendime. Elli yaşını aştın. Koş, koş, koş. Ne arıyorsun, nereye koşuyorsun ?Aradığın nedir ? Yavaşla diyorum. Ama sonra bakıyorum ki, ben bu işi seviyorum.” Bu çalışkanlık tüm dünyaya örnek olabilecek bir hayat felsefesinin temeliydi.

Uzun yıllardır gerek iş yaşamında birçok vesilelerle görüştüğümüz, gerekse aile ziyaretleri sebebiyle birarada bulunduğumuz Sayın Sakıp Sabancı’nın ani ve zamansız vefatını kabul etmek bir dostu olarak bana çok zor geliyor. Tüm Türk Halkı olarak yokluğuna alışamayacağımızı şimdiden hissediyoruz.

Bizlerle paylaşmış olduğu son derece kıymetli düşünceleri ve geleceğe yönelik planları modern ve aydınlık bir Türkiye yaratılması için her zaman rehberimiz olacaktır.

Onu sevmeyen, saymayan hiç kimseye rastlamadım. İnanmış bir adam ve rasyonel bir girişimci. Hesaplı bir müteşebbis ve cömert bir hayırsever. Dünya adamı ve tam bir vatansever.

Allah Rahmet eylesin Sakıp Ağa. Yeni nesillere ebediyyen ışık olacaksınız.