ABD Ortadoğu'ya demokrasiyi getirme gibi bir azmini kullanırken de Türkiye'den de güç ve destek alma imkanına sahiptir.



11.11.2004

Amerika Birleşik Devletlerinde geçen hafta itibariyle Başkanlık Seçiminin yapılması ve Başkan George W.Bush’un 4 sene sürecek olan ikinci dönem başkanlık görevine ekibi ile başladığı yeni programının bir diller, dinler ve medeniyetler uyumu içersinde olması gerektiğine inanıyoruz. ABD büyük bir devlettir. Dünyanın en büyük askeri ve ekonomik gücüne sahiptir. Bu gücünü barıştan ve uzlaşmadan yana kullanmasını temenni ediyoruz.

Ortadoğu’daki yeni yapılanmada bazı ülkelerin herhangi bir sebeple hedef alınarak, ezilerek değil, bir ittifak ve anlayış ortamı içersinde problemlerini konuşarak çözmekte ısrarlı olmasında yarar görüyoruz. Türkiye bu ittifakların sağlanmasında hem geçiş noktası, hem arabulucu, hem de yönlendiren ülke olma özelliğini kullanmalıdır. Çünkü Türkiye’nin temel hüviyetinde bugün Ortadoğu’da çıkan anlaşmazlığın % 90’nına çözüm bulabilecek bir vizyon ve misyona sahip olduğu bir gerçektir. Bunun anlamı şudur. İslam Aleminin Orta Doğu kanayan yaralarına parmak basma yetkisinin kullanılması, fonksiyonel bir islam devletinin sahip olduğu anlayış ve paylaşım doğrultusunda gerçekleştirilmesi daha kolay olur. Hrıstiyan kimliğiyle baskıcı bir unsur ve tavır kullanarak ABD’nin belli bir çözüme ulaşabileceği kanaatini taşımıyorum. Zira eğer Filistin İsrail anlaşmazlığı dikkate alınacak olursa uzun zamandan beri bir tarafta taş ve sopa ile, diğer tarafta ise tank ve top olmasına rağmen çözüm sağlanmadığı gibi taraflar arasında herhangi bir yumuşama olmadı, bir anlaşma sağlanamadı ve bu konuda bir umut dahi gözükmemektedir.

Bu örnekler Ortadoğu’da bir şekilde kan, silah ve barutun çözemediği konuların, karşılıklı diyalog ile halledebileceğini ortaya koymaktadır. ABD, gücünü halktan alan Osmanlılar gibi paylaşımcı, barışçı ve merkezden yönetim şeklini benimseyen bir sitemle bu konuyu çözmek yönünde kararlı olmalıdır. Amerikalıların Irak’ta veya başka bir ülkedeki konumlanmaları ve fiziki olarak orada bulunmaları başarı sağlamayacağı gibi, sorunu daha da karıştıracaktır. Ancak ABD ortadoğu’ya demokrasiyi getirme gibi bir azmini kullanırken de Türkiye’den de güç ve destek alma imkanına sahiptir. Türkiye bu konularda hem profesyonel, hem sözü dinlenen, hem de her bakımdan otorite konumundadır.

ABD, bugün sahip olduğu güç ve ittifaklar ile AB ve Nato’nun desteği dışında Ortadoğu’da yapacağı operasyonlarda sıkıntıya düşebilir. Nitekim Irak’ta görünen durum budur ve en az 1-2 sene daha bundan farklı bir gelişme olamayacaktır. Belki ABD önümüzdeki dönemde Suriye ve İran, ardından da Suudi Arabistan ‘da birtakım söylentilere bakarak bölgede mevcut sıkıntıları çözme adına harekette bulunabilecektir. Ancak böyle bir girişimde mutlaka Nato’nun, AB’nin ve Türkiye’nin 3. devlet olarak katkıları dikkate alınmalıdır. Bu sonuç almayı kolaylaştırıcı mahiyette olabilir. Ortadoğu ülkelerinin önümüzdeki dönem içinde demokrasiye kavuşma mücadelesi sistem itibariyle çok hızlı olamayabilecektir. Ama bu geçiş süresi içersinde başka ülkelerin karıştıkları ve arkasında bulundukları terör örgütlerinin de ana kaynaklarına inmeleri gerekir. Felluce’de yaşananlar herkesin açıkça takip ettiği bir gerçektir. Ama Felluce’yi vuranların arkasındaki güçlerin kim olduğu ve nereden kaynak buldukları, ne kadar ve nasıl destek aldıkları tartışılmalıdır ve gözlenmelidir.

Dünya üzerindeki tüm İslam devletlerinin ortak temennisine tercüman olmak ve bu yıl ramazan ayında yaşanan acıların bir daha yaşanmamasını, yeni Felluce’lerin olmamasını diliyoruz.

Mübarek Ramazan Bayramının tüm Müslümanlara barış, huzur ve bereket getirmesini diliyoruz. Dinler ayrımı olmaksızın tüm insanların kardeşlik ve beraberlik ruhunu tekrar kazanmasını, bayramların bu duyguların hatırlatılması için en iyi vesile olduğunu bir kez daha dile getirmek istiyorum.

Saygılarımla,

Dr. Zeynel Abidin ERDEM