Başarı İle Gelen Kraliyet Likayat Nişanı



1.01.2002

Başarı İle Gelen Kraliyet Likayat Nişanı

Erdem Holding ve Genpa Telekomünikasyon Yönetim Kurulu Başkanı, Türk-Amerikan işadamları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı, DEİK Türk-İspanyol İş Konseyi Başkanı, Türk-Fransız İş Konseyi Başkan Yardımcısı, Türk-lrak İş Konseyi Yürütme Kurulu Üyesi, Sudan Fahri Konsolosu Dr. Zeynel Abidin Erdem'in, birbiri ardına kazandığı bu sıfatların temelinde ülkesine duyduğu derin sevgi ve saygı yatıyor. Her attığı adımda Türkiye'nin geleceğini düşünen ve o adımlarla dünyanın dört bir yanında geleceğe köprüler kuran Dr. Zeynel Abidin Erdem, 37 yıldır Genpa bünyesinde gerçekleştirdiği atılımlardan Türkiye'nin yurtdışında bilinen yanlış imajını değiştirmeye yönelik kurduğu uluslararası ilişkilere kadar her aşamada başarılara imza atarken bir yandan da Türkiye'nin değişen modern yüzüne sonsuz katkılar sağlıyor. Evet, birazdan okuyacağınız bu başarı öyküsü Dr Zeynel Abidin Erdem'in koskoca hikayesinin sadece küçük bir parçasını oluşturuyor. Ama bu öykü öylesine derin unsurlar taşıyor ki, herkes Özellikle de gençler kendisine ister istemez bir pay çıkarıyor.

Öncelikle bize Genpa'nın kuruluş tarihi ve amacından bahsedebilir misiniz?

Genpa, 1965 yılında Erdem Holding bünyesinde yer alan 13 holdingden biri olarak kuruldu. Bu süreç içinde birtakım aşamalar gerçekleştirdi. Bunlardan bir tanesi benim de Kimya Mühendisi olmam nedeniyle kimyasal maddenin ithal edilmesiydi. Bu kategori içerisinde Türkiye'de, akla gelebilen 121 çeşit kalem ürünün alımı, satımı, imalatta siparişi, uluslararası alanda satışı, ulus sınırları içinde dağıtımı ve taşımacılığını da gerçekleştiriyorduk ve hala da gerçekleştirmekteyiz. Daha sonra Genpa, gıda maddelerinde Ortadoğu'yu yani Irak, Suriye, Ürdün'ü kapsayan ve oldukça yüksek rakamlara ulaşan ihracatlar gerçekleştirdi. Bu kimi zaman tedarikçi, kimi zaman da kendiliğinden o ürünü ihraç etmesi şeklinde işledi. Ayrıca, kendi bünyesi altında imal ettiği lastik sibobunun Türkiye içinde ve dışında pazarlanması, hammaddesinin tedariki, üretimi, kalite kontrolü ve Pakistan, Iran, Irak, Suriye, Ürdün, Suudi Arabistan gibi üçüncü dünya ülkelerine imal edilmesi ve taşımacılığı Genpa'nın yürüttüğü faaliyetlerinden bir diğeri. Asıl olarak son yıllarda yaptığımız çok önemli işlere imza attığımız bir atılım var ki o da, ÎT sektörüne girmiş olmamız. 1993 yıllarının sonunda başlayan telekomünikasyon dijital sistem üzerinde dönen GSM telefon satışını önce Ericsson, daha sonra da Nokia ve diğer bütün büyük markalar üzerinde çok büyük bir çapta gerçekleştirmeye başladı. Kısa zamanda iki milyona ulaşan telefon satışları gerçekleştirmeyi başardı. 2001 yılında yaşanan iç krizden dolayı Genpa da diğer bütün şirketler gibi küçülme yoluna giderek daha dinamik, daha küçük bir yapıda varlığına devam etmiş olsa da bugün hala Türkiye pazarının %35'ni elinde tutmayı başarıyor. Kısacası Genpa bugün; Nokia, Siemens, Motorola, KVK, Sony gibi büyük ve önemli markalarla rekabet içinde, Türkiye'nin 7 bölgesinde 7 ana temsilciliği ile yaklaşık 300 satış bayii noktasında malını satmaktadır ve birgün, telekomünikasyonun patronlarından biri olmayı mutlaka deneyecek.

Başarı İle Gelen Kraliyet Likayat NişanıBu durumda Genpa'nın son zamanlarda telekomünikasyon alanında yaptığı faaliyetlerin daha fazla ağırlık kazandığını söyleyebilir miyiz?

Evet, Genpa son zamanlarda bu alanda büyük aşamalar yaptı. Bu aşamaları gerçekleştirirken de Türkiye'de şimdilerde sıkça görmekte olduğumuz kaçak telefon, batarya, kulaklık getirmek gibi hataların, aksaklıkların içine hiçbir zaman girmedi. Dolayısıyla, bu topraklar üzerinde ticaretin tarifini üniversitelerde aldığımız eğitim ve ilke olarak kabul ettiğimiz saygınlık ve doğruluk çerçevesi içinde yapmaktayız. Para kazanmanın birçok yolu var. Zor olansa doğru İşi yapıp doğru ticarete hizmet verip, doğru para kazanmaktır. Bu durumda belki daha az kazanıyorsunuz ama daha doğru ve hak ederek kazanıyorsunuz.

Türkiye'de iletişim sektöründe belli bir rekabet yaşanırken bir yandan da kaçak telefonların rahatlıkla satılması gibi bir durum söz konusu. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Evet, telekomünikasyonda önemli bir rekabet var. Özellikle kaçakçılık yapmadan, vatandaşına ve devletine olan görevini vergi ödeyerek yerine getirenler arasında kıran kırana bir rekabet yaşandığını düşünüyorum. Ama biz vergimizi öderken, kaçakçıların getirdiği telefonlar daha ucuz olduğu için öncelikle onlar tercih ediliyor ama bu telefonları satın alanlar ata sözlerimizde de yer aldığı gibi 'Ucuz etin yahnisi olmaz' gibi bir durumla karşılaşıyorlar. Çünkü, aldıkları telefonların ne bir garantisi ne de bakım servisi var. Öyle ki, bazen İngiltere, Fransa, İtalya'da toplama ikinci el telefonları yeni yüz kaplanarak satılıyor. Bu durum zaman zaman bize de yansıyor. Biz de bu duruma yol açanları gerekli odaklara yönlendiriyoruz. Bazıları mahkemelik olup haklarını tamamen kaybediyorlar. Bu işte önemli olan yaptığınız ve yapmakta olduğunuz işte iki kuruş daha fazla ödeyip, doğru karar verip, vergisi ödenmiş, servisi yapılabilen ve garantisi olan bir mal satın almaktır. Yoksa, Türkiye'de uçuşan beyaz eşyalar ve garantisi olmayan telefonların satışı yeterince yapılıyor. Mağdur olmaktansa, biraz daha fazla para ödeyip KVK ve Genpa gibi ismi ve kalitesi olan şirketlerden satın alımlar yapmak tüketiciye verebileceğim en büyük tavsiyedir.Başarı İle Gelen Kraliyet Likayat Nişanı

Kaçak İmal ve satın alımların sona ermesi için zaman konusunda bir tahmin yürütebiliyor musunuz? Yoksa bu illegal durum Türkiye'deki yerleşik durumuna uzun yıllar devam edecek mi?

Bana göre Avrupa Birliği'ne girene kadar bu işler böyle devam edip gidecek. Ayrıca, birtakım önlemler almak için insanların herhangi bir teşebbüste bulunduklarını da göremiyorum. Bizim yaptığımız müdahaleler de sonuçsuz kalınca biz de müdahalede bulunmaktan vazgeçtik. Aslında bu sorun yalnızca telefon sektöründe yaşanmıyor. Müzik, televizyon, beyaz eşya gibi birçok sektörde de aynı problemler yaşanıyor. Bizler bu problemi yaşayanların telefon bölümünü oluşturan mağdurlarız.

Haklı rekabetin böylesine fazla olduğu bir yerde başarı elde etmek için farklılık yaratmak gerekirse, Genpa'nın diğerlerinden ayrılan farklılıklarını nasıl tanımlarsınız?

İlkeli bir şirketin devletin koyduğu kurallar içerisinde hareket etme zorunluluğu vardır. Eğer siz onun dışına çıkarsanız ilke adına da bir söz kullanamazsınız. Türkiye'de herkes devleti düşman gibi kabul ederken bizler tam tersi onu en büyük örgüt olarak kabul ediyoruz. Onun için de yavaş ama hızlı bir şekilde büyüyoruz. Bu nedenle, ilkelerimizi oluşturan ve farklılık yaratan en önemli unsurun Devlete duyduğumuz saygı olduğunu söyleyebilirim. 1965 yılından beri hala ayakta durabiliyor hatta her geçen gün biraz daha İlerleyebiliyorsak ilke dediğimiz unsura sıkı sıkıya bağlı olmamızdandır.

Aynı zamanda Genpa'nın idari sorumluluğunu da taşıyan bir kişi olarak olaylara daha objektif bir şekilde yaklaşmak zorunda olduğunuzu düşünürsek gerçekler karşısında zaman zaman olumsuzluklara kapıldığınız oluyor mu?

Eğer bir iş adamı cirosunu, kazançlarını biliyor, hayallere dalmıyorsa Türkiye'nin kaygan zemini ve saatlere bağlı risk taşıyan özellikleri altında kaybolup gitmez. Dengeleri koruma anlayışını kafanızda uzun süre tutmak zorundasınız. Aksi taktirde başarılar başarısızlıklara dönüşür.

Bugüne kadar bu durumun yarattığı herhangi olumsuz bir olayla karşılaşmadım. Mesuliyetler ve sonucun bir şekilde size çarpacağını düşündüğünüz an kalkanlarınızı daha temkinli ve sıkı bir şekilde tutarsınız. Şu anda bile Türkiye'nin önümüzdeki dönemlerde yaşama olasılığı olan bir kriz dönemi için hazırlıklar yapıyoruz. 37 yıldır bu piyasada mürekkep tutan ve tecrübesi olan bir insan olarak önümüze çıkacak olası problemler için biz şimdiden önlemimizi alıyoruz. O nedenle her biri kendi içinde küçük bir devlet olan kuruluşlara şunu söylemek istiyorum: Siz yapınızda ve ağırlığınızda ne varsa karşı kefenin ağırlığını da o kadar tutmak zorundasınız. Yani geliriniz giderinizin üzerinde olmalıdır. Eğer, siz sürekli bir bütçe açığı verir, hatta buna borç faizi alıp, tedbirsiz davranırsanız her dönem sizin için hüzünle noktalanır. Ama yeni hükümet son zamanlarda duymaya alışık olduğumuz vurgun, tavan, hortumlama gibi benzeri kavramları yenmeyi başarırsa önümüzde tehlike gibi duran her türlü olumsuzluğu atlatırız. Hatta Avrupa Birliği kararını bile 2003'e çekebiliriz.

2003 yılını hem yeni bir hükümetin faaliyetlerine başladığı hem de AB sürecinin hızlandığı bir dönem olarak değerlendirecek olursak yeni bir yılda Türkiye'yi neler bekliyor?

Şimdiden peşin konuşmak pek doğru olmasa da 2004-2Û05 yıllan ümit verici bir dönemin başlayacağına işaret ediyor. Bu duruma tek partili iktidar olma durumu bile yetiyor. Çünkü aciz, yaş itibarıyla istifade edilebilir noktadan düşmüş, Avrupa Birliği'ne karşı çıkan bir hükümet yerine genç, dinamik ve idealleri olan insanlar ortaya çıktı. Tabii, bunlar da denenecek. Eğer bu yeni hükümet de aynı hatalara düşerse Türk halkı bu durumu da değerlendirmesini iyi bilecektir Çünkü, Türk insanının iradesi akıllı, kültürlü ve medeni bir iradedir. Ama bu yeni hükümet amaçlarına ulaşır ve verdiği sözleri tutarsa Türkiye'yi daha da ileri sıçratırlar. Tabii, bu arada ideolojik kaynaklı birtakım takıntılar olabilir. Özellikle, Türkiye'nin dışındaki bir takım kaynaklar destek alarak Türkiye'yi ilkelerinden uzaklaştıracak eylemler gerçekleştirmeye çalışabilirler. Ama yeni hükümet bu yanlışlığa izin vermezse Türk milletinin de ne kadar fedakar olduğunu görür. Çünkü, Türk milleti akıllıdır ve nitelik itibariyle tariflere düşkün insanları bir kerede sıfıra indirir. O nedenle görülmüş bir vakayı görmeyi başarmış akıllı insanlar o vakayı tekrar yaşamamak için gerekeni yapmalıdır.

Başarı İle Gelen Kraliyet Likayat NişanıÖzel sektör açısından bir değerlendirme yapacak olursanız, bu yenilenme süreci Genpa'nm hedeflerini nasıl etkileyecek?

Bizim her zaman A,B,C ve D planlarımız vardır. Bu planlar renklere ve olaylara göre değişir. Varsayalım ki, Türkiye ekonomik yönden bîr atılım yaptı ve önü açıldı. Bu durum A planımızı uygulamanızı sağlar, eğer bu açılım daha azsa B, C ya da D planını uygularız. Bunların herbiri bilimsel bir şekilde, iktisadi terimler içerisinde muhafaza ederek organize ettiğimiz aklı kitabımızın içinde var. Nitekim, 2001 yılının Nisan ayında birçok şirket yıkıldı. Bizim şirketimiz de küçülme yaşadı ama daha dinamik çıktı. Çünkü, biz bu durumları her zaman gözlemledik. Türkiye yalancı bir rüya olan borsanın içine takılıp batarken ne ben ne de Genpa olarak şirketimiz borsa, repo, faize dayanan bir ticari anlayışı içine girmedik. Mesela, hayatını boyunca hisse senedi kullanmadım. Hatta, bana duvar kağıdı ile hisse senedi arasındaki farkı sorsanız ikisi de aynıdır, duvara yapıştırıp süs olarak kullanırsınız derim. Çünkü, bunlar hayal mahsulü ürünlerdir. Paradan para kazanmış ülkelerin hiçbiri ayakta kalamaz, her ?aman dilenirler. Reel sektörünüz yarınınızın çocuklarını, onların da çocuklarını garantiye alamaz, imal ettiğiniz malı karşılığında ithal edemez, yüksek medeniyetlere kavuşmanızı sağlayacak yeni atılımlar yapmaz, sadece para peşinde koşan bir ülke haline gelirsiniz ki, Türkiye bir sene boyunca borç aradı. İşte, yeni hükümetin bu durumlara neden olacağını ve Türkiye'yi tekrar bu duruma düşüreceğini sanmıyorum. Düşürürlerse sonucunu da alırlar

Kurumların veya kurutuşların elde ettiği başarılarda o iş yerlerini yöneten insanların katkısı yadsınamaz. Peki, siz Genpa'yı da her geçen gün ileriye taşıyan kişisel başarınızı hangi unsurlara bağlıyorsunuz?

Kendi kendimi aldatmamak en önemli unsur. Eğer bir iş adamı cirosunu, kazançlarım biliyor, hayallere dalmıyorsa Türkiye'nin kaygan zemini ve saatlere bağlı risk taşıyan özellikleri altında kaybolup gitmez. Dünyanın birçok ülkesinde enflasyon giderek düşerken sadece Türkiye'de bir zamanlar %20'lerde olan enflasyon %60 ile %80'ler arasında geziniyor. Durum böyle olunca riskler ülkesi olan Türkiye'de kazanç zannettiklerimizin bir anda eriyip gittiğini görüyoruz. O nedenle bu dengeleri koruma anlayışını kafanızda uzun süre tutmak zorundasınız. Aksi takdirde elde ettikleriniz hemen elinizden kaçar ve başarılar başarısızlıklara dönüşür. Ben her zaman hak edilmemiş bir emeğin karşılığının olmayacağını, emeğin karşılığının da dikkatle harcanılması gerektiğini düşünürüm Bu nedenle amaca ulaşmam gereken yolda benim için hayale yer yok.

Biraz da Sudan Fahri Konsolosluk görevine değinecek olursak, konuyla ilgili neler söyleyebilirsiniz?

Sudan Türkiye'nin coğrafi bakımından üç misli büyüklüğe sahip bir ülkedir. Osmanlı İmparatorluğu'nun 420 yıl indirekt, 57 yıl da direkt kontrolünde yaşamıştır ve İngilizlerin yönetiminde 300 yıl yaşamış olmalarına rağmen ülke idareleri ve yaşamlarında Osmanlı kültürünü benimsemişlerdir. Şu anda da modern Atatürk devletini örnek alıyorlar. Türk milletine hayranlar ve bir gün Türkiye'nin Sudan'ı kurtaracağına ve bizimle ortaklık yapacaklarına inanıyorlar. Dolayısıyla bu büyük sevgiyi daha yakından yaşamak amacıyla Sudan Devlet Başkanı'nın bana teklif ettiği fahri başkonsolosluk görevini kabul ettim ve gelecekte Orta Afrika'nın tüm nüfusunu kontrol edebilecek, Orta Afrika'da Türk ticareti için büyük bir kaynak olacak bir girişim için köprü kurdum. Çünkü, bizim ihracatımız ve hedefimiz Asya, Arap ve Afrika ülkeleri üzerine yoğunlaşmalıdır. Şu anda iş adamlarımız bu köprü üzerinde yatırımlar gerçekleştiriyor, atılımlar yapıyor ve aynı kültüre sahip bu insanlarla tüm Afrika'yı kontrol etmek gibi bir çaba gösteriyorlar ki, sonuçlarda başarılı olduğumuza işaret ediyor.

Yakın bir zaman içinde İspanya Kralı tarafından ödüle layık görülerek Türkiye İçin de oldukça gurur veren bir olaya imza attınız. Bu ödülden biraz bahsedebilir misiniz?

Ben kendimi Türkiye'ye adamış bir insan olarak görüyorum. Aşağı yukarı 16 senedir İspanya'ya yaptığım ziyaretler sonucunda yaklaşık üç yüz milyon dolar olan İş hacmi üç milyar dolara çıktı. Böylece senelerdir görünmeyen oysa on misli büyüme göstermiş bu güzel gelişmeyi büyük bir çaba göstererek devletimin de desteğiyle bu noktalara taşıdım. Şu anda da Türki Curnhuriyetleri'ne gereken kredinin sağlanması ve siyasi kontak kurulması için çalışıyorum. Dolayısıyla bu çabalarımdan dolayı ispanya Ekselansları Kral Carlos bu girişimlerime ve çalışmalarıma müteşekkir olduğunu bana bir nişan hediye ederek gösterdi. Bugüne kadar İspanya'nın çok az sayıda kişiye armağan ettiği bu nişanı Türk milleti adına almak bana gerçekten çok büyük bir gurur verdi Ayrıca, çok uzun zamanlardan beri Avrupa Birliği'nin üyesi olmayı İsteyen bir ülkeyi mutlu edecek bir ödül almak benim için ayrı bir gurur kaynağıdır. Dolayısıyla İspanya kanalıyla bu ülkeyi destekleyen başka bir ülke tarafından nişan alıp, takdir edilmişsem ne mutlu bana!

Yılların tecrübesine ve başarısına sahip bir isim olarak Türk gençliğini nasıl görüyorsunuz ve onlara ne gibi tavsiyelerde bulunmak istiyorsunuz?

Görmekte olduğum yeni gençlikten oldukça umutluyum ve ileride o insanların Türkiye'nin haritasını daha da belirginleştireceğini düşünüyorum. Artık, coğrafi savaşlar bugünkü medeniyetlerde yerini kültür, ekonomik, eylem savaşlarına bıraktı Eylem savaşları için ayrı bir paragraf açacak olursanız; bu paragraf içinde ne kadar akıllı olursanız o kadar fazla ticari başarı sağlarsınız. Kültür savaşlarını da ikiye ayıracak olursanız; tarihi ve coğrafi kültürünüz birinci grubu, yeni dünyanın kurduğu ve hala kurmakta olduğu bilgisayar sistemi üzerindeki kültür de ikinci grubu oluşturur. Buna ne kadar yaklaşırsanız o kadar büyürsünüz. Coğrafi ve diğer kültürler ise zaten sizin tarafınızdan korunması gereken kültürlerdir. İşte biz, yeni nesilin dünya standartları üzerinde çalışıp onları geçmesi arzusunu taşıyoruz. Eğer, dünya standartı ile yetinmeye kalkarsanız geri kalırsınız. Amerika'da George Washington Üniversitesi'nin mütevelli heyetinin bir üyesi olduğum için zaman zaman orada okuyan Türk öğrencileri İle buluşuyorum ve bana ideallerini anlattıklarında tüylerim diken diken oluyor Bu da Türkiye'nin önünün ne kadar açık olduğunu gösteriyor. Kısacası, gördüğüm manzara karşısında oldukça mutluyum Çünkü, bizim gençlerimiz Avrupa gençliğinden çok daha akıllı, çalışkan ve mantıklı. Yalnız gördüğüm önemli bir sorun var ki, o da ülkenin Televole çukuruna düştüğüdür. Medyanın bizi şerefimizden uzak bir dünyaya sürüklemesi bizim için bir umut olamaz ve büyük bir tahribat yaratır. Tüm dünyada yaşam bir savaştır ve bu savaşın kapsamları kültürel, ekonomik, siyasal boyuttadır. Siz ne kadar iyi yetişmişseniz bu savaştan o kadar karlı çıkarsınız ve yeteneğinizi o yönde geliştirirsiniz. Ama maalesef belli bir kesimin koştuğu gibi yalnızca tek bir yeteneğin peşinden koşarsanız hiçbir yere varamaz, gerilersiniz. O nedenle, Türkiye adına, elde ettikleri çarpık sonuç adına, kazandıklarını zannedip verdikleri kayıplar adına büyük medya patronlarının bu işi sonlandırmalarını diliyorum. Çünkü, bir gün onların torunları bu çukurun içine düşecektir. Oysa, insan geleceğini neye göre ayarlarsa, bir saat gibi o yöne doğru gider. İleri veya geri oynama yapmaz. Kötülüklerin içine gömülmüş bir gençlik yaratacaklarına Rusya, Amerika gibi büyük ülkelerle yarış halinde olacak gençler yetiştirmeliler. O nedenle geleceğin Türkiyesi'nde Televole gençliğinin yerine, Osmanlı'nın, Atatürk'ün, Mendereslerin torununu görmek istiyorum.

Son olarak, hep Türkiye'ye ve iş yaşamına adanmış bir hayatın içinde kendinize ayıracak bir zaman bulduğunuzda neler yapmaktan hoşlanırsınız?

Golf oynamayı, tenis oynamayı, yurtdışına seyahatler düzenlemeyi seviyorum. Ama kendi hayatımı kendi kavramlar içerisinde geniş bir Türk sevgisine adamış bir insan olduğum için en büyük kazanç kapımı ve hobimi ülkeme duyduğum sevgi olarak görüyorum. Uluslararası kurduğum temaslarda Türkiye'nin laik İnsanlardan oluştuğunu anlatmak, hakkımızda duyulanların yanlış olduğunu dile getirmek benim için en büyük vazife. Memleket adına harcadığım zaman benim için en değerli zaman. O nedenle bu zaman dilimi içinde anlatmak istediklerimi ne kadar iyi anlatabiliyorsam o kadar mutlu oluyorum. Bunun ne kadarını gerçekleştirebiliyorum bilmiyorum ama bundan sonrası için önümüzün daha açık olduğunu söyleyebilirim.