Türkiye'ye katkılarımız her alanda devam edecek



1.01.2006

 

“Türkiye’nin dost ülkelerle iyi ilişkilerinin korunmasına, ekonomik ve siyasal yönden gelişmesine, eğitim, öğretim, sağlık ve diğer konulara katkılarımız yaşadığım sürece devam edecektir” diyen Erdem Holding ve Genpa Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Zeynel Abidin Erdem ile dergimiz Erdem Future’ın bu yılki son sayısında güzel bir söyleşi yaptık

Ülkesine hizmet etmeyen kişinin kendisine de bir faydası olacağına inanmadığını söyleyen Dr. Zeynel Abidin Erdem, çok yönlü kişiliği nedeniyle geniş bir yelpazede sorduğumuz sorulara cevaben, kısa sürede GSM sektörünün en önde gelen isimlerinden biri olan Genpa’nın başarısının arkasında yatan nedenleri, Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu durumu, Türkiye’nin AB ile ilişkilerini, Türk kültür ve sanatına olan ilgisini ve katkılarını anlattı.

Türkiye’de GSM sektöründeki gelişmelerin tüketiciyle buluşturulması noktasında bugün en önde gelen isimlerden biri Genpa. Genpa bugünlere nasıl geldi? Bu sektöre yatırım yapma fikri nasıl gelişti?

Genpa, Erdem Holding şirketleri içerisinde her zaman süratle ilerleyen bir lokomotif olmuştur. Genpa’nın kuruluşunda ve gelişiminin her aşamasında planlı ve proaktif bir çalışma vardır. Disiplin, azim, takip, sermaye sahibi olmak ve sistemi çok iyi bilmek sayesinde bu noktaya geldik. Hiç şüphesiz, burada sihirli kelimeler “başarılı olmak ve çok çalışmak”. Ama benim için iki önemli sözcük daha var: “hak” ve “adalet”. 1965 yılında iş hayatına atıldığım günden bu yana bu iki prensip hiç değişmedi ve temel taşlarım oldu. Bugün çocuklarıma ve yeğenlerime de aynı değerlere sahip çıkmaları konusunda telkinlerim vardır. Bundan sonra da geleceğin teknolojisine layık olmaya ve milletimize hizmeti ibadet kabul ederek aynı prensiplerle çalışmaya devam edeceğiz. Devletimize ve milletimize hakkı olanı ödeyen; yani dürüst, vergi ödeyen, kaçakçılık yapmayan, Türkiye’de örnek gösterilen bir şirketiz. Genpa da bu sistemli çalışmanın bir ürünü ve eseridir.

Çok yönlü bir işadamısınız. Türk Amerikan İşadamları Derneği Başkanlığı (TABA) ve Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK)’na bağlı İspanya İş Konseyi Başkanlığı yapıyorsunuz. İspanya Marmara Bölgesi Fahri Konsolosu’sunuz. Birçok uluslararası iş konseyi üyeliğiniz bulunuyor. Yüklendiğiniz misyonlarla tüm devlet başkanlarıyla bire bir görüşmeler yapabiliyorsunuz... Bir Türk işadamının uluslararası ilişkilerde ülkesini temsil etmesinin önemini ve zorluklarını anlatır mısınız?

Şu anda kendimi Türkiye’nin Fahri Büyükelçisi gibi hissediyorum. Bu görevimde Türkiye’ye dost olan ülkeler hangileridir, hedef edindik. TABA Başkanlığım sırasında ABD’nin 42. Başkanı Sayın Bill Clinton’ın Türkiye’ye davetimi kabul etmesi ve İstanbul’da bir konferans vermesi tarihi bir olaydı. ABD’nin her anlamda Türkiye’nin yanında olduğunu dile getirdi. Aynı şekilde İspanya, Turgut Özal’ın ziyaretinden bu yana Türkiye’nin Avrupa’ya taşınması hususunda tam destek verdi. Bu diyaloğu Süleyman Demirel ve eski Başbakanlardan Mesut Yılmaz devam ettirdi. Türkiye’nin 1980’lerde İspanya’dan ithalatı 40 milyon dolar, ihracatı ise 70 milyon dolar düzeyindeydi. Şimdi iki milyara yaklaşan ithalatımız, bir milyar dolardan fazla ihracatımız var. İspanya, Güneydoğu’daki terörle mücadelemizde askeri ambargo gördüğümüz ve kimsenin bize nakliye uçağı vermediği dönemde CASA’ları verdi. Avrupa ülkeleri terörle mücadelemizde “insan hakları çiğneniyor” diyerek sanal bir ambargo uygularken, İspanya 37 yıllık ucuz faizli krediyle bu uçakların Türkiye’de üretilmesini sağladı. Başından bu yana PKK ile mücadelede, Avrupa konusunda ve AB’ye girişte, her anlamda destek veriyor. İspanya AB’ye girmemiz için ABD’den sonra en çok uğraş veren ülkedir. Dolayısıyla İspanya’yı bizim için vazgeçilmez bir dost olarak görüyorum. Üzerinde çalıştığımız çok sayıda ortak proje var. Bunların hepsi yakın gelecekte hayata geçirilecek. Türkiye’nin dost ülkelerle iyi ilişkilerinin korunması, ekonomik ve siyasal yönden geliştirilmesi, eğitim, öğretim, sağlık ve diğer katkılarımız yaşadığım sürece devam edecektir. Ülkesine hizmet etmeyen kişinin kendisine de bir faydası olacağına inanmıyorum. Bu prensiple zamanımı en efektif şekilde kullanarak görevlerimi sürdüreceğim.

Türkiye-AB ilişkilerinde yaşanan süreç, ilişkilerin giderek soğuyacağına işaret ediyor. AB’nin Türkiye’den beklentilerinde daha çok siyasi konuların, üstelik de genel kriter niteliği taşımayan konuların öne çıkarılmasını nasıl yorumlarsınız? Sizce ilişkilerin bu zeminde yürütülmesinin temel nedeni nedir?

Türkiye’nin siyaset, ekonomi ve strateji konularındaki ufku inanılmaz geniş, büyük, anlamlı ve istikbal vaat edicidir. Ama negatif yönden bakıp da Türkiye’nin konuşulmaya ve yazılmaya başlanan sorunları araştırıldığında bunların altından çıkma imkânı yoktur. Bugün Amerika’nın da sorunları çoktur. Fransa’nın, Almanya’nın, İngiltere’nin de aşılması zor problemleri vardır. Dolayısıyla sorun deyip sıralamaya kalktığınız zaman, bu karşınızdaki anlayışın ve kültürün şemsiyesine sığınmanızı gerektirir. Türkiye’yi eleştirenlerin asıl kendi şemsiyelerinin yırtık olduğunu fark etmelisiniz.

AB’nin Türkiye ile ilişkilerinde hakkaniyetli bir yaklaşım ortaya koyduğunu söylemek mümkün mü? Türkiye’nin bu durum karşısındaki temel stratejik yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’nin genç nüfus potansiyeli son derece yüksektir. Hatta Avrupa’yı korkutacak kadar yüksektir. Bu potansiyel Türkiye’nin avantajı, Avrupa’nın ise korkulu rüyası mahiyetindedir. Onlar kontrolü elden bırakmamak için bir sürü listeler, kriterler ve basamaklar koyuyorlar. Bizler de bir adım öne geçerek “Sorunsuz bir Türkiye” sloganıyla gözlerimizi geleceğe ve zirveye dikerek koşma kararlılığımızı ve bunun devamlılığını sürdürmeyi öneriyoruz. Halkımıza da aşılamayacak bir sorunumuz yok diyerek, önünde engeli bulunmayan bir Türkiye yaratma çabası göstermeliyiz. Bu sebeple artık “sorun”, bizi durduracak kelime değildir, olmamalıdır.

Türkiye ekonomisinde göreli bir istikrar dönemi yaşanıyor. Ancak bununla birlikte artan borç yükü (özel sektör ağırlıklı) ve cari açık gibi önemli sorunlara ilişkin kaygılar da dile getiriliyor. Siz genel gidişatı nasıl yorumluyorsunuz?

Teknolojik gelişmeler, sermayenin artan hareketliliği ve giderek liberalleşen dünya piyasalarındaki rekabet, Türk sanayii ve ihracat sektörü için hem risk hem de birtakım fırsatları beraberinde getiriyor. Ülkemizin dünya ticaretinden aldığı payın artırılabilmesi, sürdürülebilir ve istikrarlı bir ihracat artışının sağlanması; ihracatta yeni hedefler konulması ve bunlara ilişkin belirlenecek stratejilerin hayata geçirilebilmesi ile mümkün olabilecektir.

2007 yılı ihracat rakamlarının 80 milyar dolar seviyelerinde oluşacağı bekleniyor. Türkiye dış ticaret hacmi ile dünya ticaretinin önemli aktörleri arasındaki yerini almak istiyor. Belirlenen bu hedeflere ulaşmanın en önemli unsuru ise, eldeki mevcut imkânların en etkin kullanımını temin etmek için çalışan girişimci özel sektör ile kamu işletmelerinin işbirliğinin yaratacağı sinerji olacaktır. Bunlar umut verici rakamlardır. Kim ne derse desin, Türkiye ne 2000, ne de 2001 yılındaki Türkiye’dir. Mardinlisiniz ve Mardin sizin özlemini çektiğiniz memleketiniz. Ünü dünyaya yayılmış olan Mardin’i ve dünya coğrafyasında yarattığı barış ortamını bir de sizden dinleyebilir miyiz?

Bizler hoşgörüyü, barışı, uzlaşmayı, farklı dinlerden insanların bir arada kardeşçe yaşadığı Mardin’de öğrendik. Yani 1950’lerde Mardin’de böyle bir medeni yaşam biçimi vardı. Bugün hâlâ dünyada bir örneği daha yoktur. Dilerim Mardin halkı daha uzun yıllar barış içinde yaşar; dünyaya dinler, diller ve kültürler uyumunun güzel bir örneği olarak medeniyet ışığı saçmaya devam eder.

Sanata desteğiniz tüm kesimlerce biliniyor. Bize bu konudaki özel ilgi alanlarınızdan bahsedebilir misiniz? Özel sektörün tarihi mirasların korunmasındaki önemi sizce nedir?

Türk kültür ve sanatına katkılarımız her zaman olmuştur. Erdem Ailesi Sultan II. Abdülhamit’in kullandığı Osmanlı İmparatorluğu'nun resmi damgası "Mühr-ü Hümayun"u 7 Nisan 1998’de Paris'te düzenlenen bir açık artırmada satın alarak Türkiye'ye kazandırdı.

“Ebristanbul” sergisi de aynı şekilde 2003 yılında Washington DC’de sergilenirken tarafımdan satın alınarak İstanbul’a getirildi. Kaybolmaya yüz tutan özgün Türk sanatlarını teşvik etmenin ve dünyanın her yerinde tanınmasını sağlamanın Türk sanat ve kültürüne büyük bir hizmet olacağına inanıyorum. Türk iş dünyasındaki dostlarımıza da her zaman bu konuları teşvik edecek şekilde telkinlerimiz oluyor. Sanat ve kültür, toplumu birbirine bağlayan önemli bir unsurdur diye düşünüyorum. Ben, memleketim için birtakım ödünler vererek borcumu ödüyorum. Çünkü ben bu vatanın evladıyım. Eğer bizler bu ülkeyi bir yerlere taşımak adına emek vermezsek, bu memleketi kim taşıyacak?

Yoğun işleriniz arasında sosyal yaşamınızda ve özel hayatınızda kendinize zaman ayırabiliyor musunuz? Dinlenmek için neler yaparsınız?

Yeni teknolojileri çok yakından takip ederim. Yurtdışından mutlaka yeni teknolojilerle ilgili magazinler ve fuar katalogları getiririm. Fotoğraf çekmeyi uzun yıllardır hiç bırakmadım. Masamın üzerinde her zaman en az üç fotoğraf makinesi ve iki video kamera vardır. Yeni ürünleri takip etmek, bu sektörün hızını yakalamaya çalışmak bana hep heyecan ve enerji vermiştir.