Haberler

İş dünyasında bir çırpıda büyüyen şirketlerin yanı sıra bir de yavaş yavaş ama sağlam adımlarla büyüyen şirketler vardır. Büyük bir hızla büyüyen şirketlerin yıldızı hemen sönebilir. Ama adım adım ilerleyenleri sarsmak biraz zordur.

Aileden Erdem'li

Tarih: 1.03.2003
  Yazdır

 

Aileden Erdem’li

Zeynel Abidin Erdem, soyadına yaraşır, iş dünyasının Erdem’li kişilerinden birisidir. Erdem’in ataları da, beylik ve mutasarraflık yaptıkları dönemler dahil, erdemli davranış sergileyerek yönettikleri halk üzerinde iyi izler bırakmış bir aile olarak biline gelmiştir Mardin yöresinde. 

2001 yılı itibarıyla, 1748 yıllık şeceresine göre Zeynel Abidin Erdem’in de dedesi olan Hacı Abdülkerim Bey ve ailesi Peygamber Efendimiz’e (sas) dayanmaktadır: " İslami ölçülere saygı gösteren ve gerçekten de Peygamber soyundan olduğunu davranış biçimi ile kanıtlayan, Osmanlılar tarafından çok önem verilen bir aile. Zaman içerisinde oranın mutasarraflığı (valilik) verilerek bölgede söz sahibi olmuşlar." Mutasarraflık yapan, Zeynel Abidin Erdem’in yedi kuşak önceki dedelerinden Hacı Ali Bey’dir. Aile, Mardin’e, aslında yaklaşık 600 yıl önce Arap topraklarından gelip yerleşmiştir. Ismani ve Mahmutki denilen, biri yerleşik, diğeri zaman içerisinde bölgeye yerleşen iki grup insan topluluğu arasındaki çatışmalarda hakem rolünü üstlenen aileye, sergilediği adil davranışlar vesilesi ile Osmanlı idaresi tarafından beylik ünvanı da verilmiştir:" Dedelerim yönetimindeki bölgede kapı kilitlemek yasaktı. Çünkü, kimse hırsızlık yapmaz, eğer yapan olursa da bir daha yapmaması için gereken imkanlar o kişilere sağlanırdı. Yöre halkına dikkat ederseniz, hudut bölgesinin dışında Mardin içerisinde anarşi yoktur. Yakın şehirlerde ideolojik hareketler olmuş, köklü ailelerin olduğu diğer yerlere hadiseler dışarıdan taşınmıştır. Mardinliler daima devlete sadıktırlar. Milli şuur, bayrak, din, ata, Allah bizde çok köklü ve güçlüdür." Mardin ve Savur’da ikamet eden bu köklü aile, zaman içerisinde ticaretin yanında, binlerce dönüm arazide yine binlerce kişi çalıştırarak tarımla da uğraşa gelir. 

Mardin’e ilk sinema 

Bölgede erdemli ’ davranışları ile tanınan aile, cumhuriyet ilan edildikten bir süre sonra, Soyadı Kanunu yürürlüğe girdiğinde de Erdem soyadını alır. Ancak, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, o ana kadar Hacıbeyoğulları diye ün yapmış olan ailede, Zeynel Abidin Erdem’in de dedesi olan Hacı Abdülkerim Bey ve yedi kardeşlerine farklı farklı soyadları nasip olur: " Zamanın valisi soyadı dağıtırken, "sen çok erdemli kişisin" diyerekten Hacı Abdülkerim Bey’e Erdem soyadını veriyor. Diğer kardeşine Özbek (Nurullah), Öztürk (Halim), Aras, Hacıbey ve Fidan vs. soyadını yakıştırıyor." Neticede ortaya farklı farklı soyadları olan bir aile tablosu çıkar. Hacı Abdülkerim Erdem’in yine bir seyyid ailesine mensup Hasibe Hanım’la evliliğinden doğan Hacı Mehmet Sait Erdem ise 1925’lerde başladığı ticaret hayatında Güneydoğu Bölgesi için birçok yeniliğe imza tan kişi olarak tanınır. Mardin’e ilk arabayı getiren (1927 yılında) Zeynel Abidin Erdem’in de babası olan Mehmet Sait Bey’dir mesela: " Fotoğraf makinesi, sinema, radyo ve benzeri yenilikleri Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne yayan ilk aileyiz. 1927’de babam; Savur, Cizre, Midyat, İdil, Gercüş ve Mardin’e arabayla gittiği zaman insanlar hoş geldin hediyesi olarak ot getirirlermiş, araba yesin diye. Yani insanlar o kadar bihaberler teknolojiden. Ayrıca vali bey, Mardin’e sinema emrediyor ve İstiklal adı altında yazlık sinema kuruluyor. Şehrin ileri gelenleri vali, belediye başkanı vs. orada. Sessiz sinema dönemi. Kovboy filmi oynatılıyor. Kovboyun bir tanesi perdeye doğru silah doğrultup ateş edeyim derken bizimkiler kendilerini dışarı atıyorlar. Dünya nereden nereye geldi." Mehmet Sait Erdem, Sümerbank’ın ürettiği malların Mardin ve bölgesinde dağıtımı işiyle de ilgilenir. Anlayacağınız erdem ailesi, o zamanlarda da hali vakti yerinde bir ailedir: "Babamlar Midyat’ta da bir dükkan açmış ve Sümerbank mallarını dağıtıyorlar. Annemin babası da Midyat belediye reisi. Babam bir gün Midyat’a gidiyor, Hacı İbrahim’in evine misafir oluyor ve orada annemi görüp çok beğeniyor. Fakat onlar Midyat’tan Savur’a kız vermek istemiyorlar. Büyükannem dedeme baskın yapıp kızını istemeye geliyoruz’ deyince dedem evden kaçıyor. Fakat iki aile arasında seyyid olma gibi bağlar aileleri birbirine yakınlaştırıyor, iş tatlıya bağlanıyor." Ve Mehmet Sait Erdem, Belkız Menci Hanım’la ancak böyle evlenebiliyor. 

Büyümüş de küçülmüş adam ! 

Çift, dördü erken vefat eden tam 13 çocuk getirir dünyaya. 15 Şubat 1944’te Savur’da doğan Zeynel Abidin, ikiz kardeşi Mehmet Nezih’le beraber çocuklar arasında ( diğerleri Sabiha, Seniha, Veysi, Müzeyyen, Nezihe, Mualla ve Muazzez ) dördüncü sırayı paylaşır: " Çocukluğum çok güzel bir ortamda geçti. Abdülhalim Bey, yani babamın amcasının evi çok güzel ve orijinal bir evdi. Topkapı Sarayı’ndaki işlemelerin benzeri işlemeler vardı orada. Yaklaşık 300 yıl önce yapılmış o evde kalorifer bile mevcuttu. Baca, iki sıralı duvar arasından dolaşarak üst kata çıkıyordu. Haremlik selamlık bölümleri, mahkemesi, okuma odaları ve sohbet odasıyla o ev hala duruyor." Haftanın üç günü, birer gün aralıkla, hakiminden kaymakamına kadar şehrin tüm ileri gelenlerinin toplandığı bu sohbet odasında, her türlü konu konuşulur, tartışılırdı: " Bu ortam, ailede, farklı seslerin çıkmasını engelleyici bir kültür birliği oluşturdu. " Zeynel Abidin Erdem, bu irfan meclisinin yararını hayatı boyunca hep görür: " Üniversitede okurken arkadaşlarla basketbol oynuyoruz, üniversitenin genel sekreteri de seyrediyor. Beni çağırdı bir keresinde, Sen nerelisin ? Senin davranış biçimin sanki diğerlerinden farklı. ’ dedi. O sohbet ortamlarını anlatınca da Büyümüş de küçülmüş bir adamsın.’ dedi. Bu tip hoş sohbetlerin bugün de gençler arasında yapılmasını arzu ederim." 

Aileden Erdem’li1950’li yılların hemen başlarından itibaren ilk, orta ve lise eğitimini Mungan, Saraçoğlu, Ensari ailelerinin çocukları ile birlikte alan Zeynel Abidin, lisede iken de Kemal Akın’la birlikte duvar gazetesi çıkarır. Okul aktivitelerinde öncü bir öğrenci olan Erdem, belki de o sohbetlere ’ katılmasının etkisiyle, öğrenciler arasında adeta arabulucu görevi görür: " Okulda gruplaşma ve çatışmalar olunca yöneticiler beni çağırır, arabulucu olmamı isterdi. Bu yazıyı okuyan arkadaşlarım beni doğrulayacaktır. " Bu aktifliğini o günlerde voleybol (lise takımının kaptanı) ve basketbola (üniversitede takım kaptanı) kanalize eden Erdem, bugün de golf (federasyon başkan yardımcısı), yelken (federasyondaki görevinden ayrıldı), tenis, judo ve kareteye kadar çeşitli spor dallarına kaydırarak sürdürmektedir. 

Amcası ve babası 27 Mayıszede 

Erdem, liseden iki yıl gecikerek, ancak 1963’te mezun olur. Geç mezun olmasının sebebi, sınıfta kalması değildir: " 1960 ihtilalinden sonra babamla amcam siyaset kurbanı oldular." Mardin Ticaret Odası’nı kuranlar arasında yer alan amcası Bahattin Erdem, Adnan Menderes ve Celal Bayar’ın olduğu kadar İnönü’nün de, eğitim olgusu itibarıyle çevre illere göre büyük adamlar yetiştirmiş gözde’ şehirler arasında yer alan Mardin’den, DP adına 10. Dönem milletvekili olarak girmiştir Meclis’e. Fakat 27 Mayısçılar, kendilerine göre " karşı tarafta kalan " onları da bu nedenle affetmeyince, Bahattin Erdem (daha sonra onun oğlu, 17.Dönem MDP, HDP, ANAP Mardin Milletvekili Yılmaz Erdem ve yine 17. Dönem SHP Mardin Milletvekili aileden Kenan Nuri Nehrozoğlu da politikaya girer) ile birlikte Zeynel Bey’in babası Mehmet Sait Erdem de ihtilalciler tarafından sürgün edilir: " Önce Yasssıada’ya, sonra Sivas’a, Kayseri’ye ve oradan da İzmir Dikili’de ikamete mecbur ettiler bizi. O arada ikiz kardeşim Mehmet Nezih’le beraber iki sene kaybettim." Kaybedilen sadece iki sene değildir. Ailenin tüm mal varlıklarına el konulmuştur bu dönemde: "Bir lokma bir hırka ile, idare ettik. Mardin halkı o süreç içerisinde büyük bir kadirşinaslık örneği gösterdi ve bize sahip çıktı. Amcamın tarihi evi ile bizimkiler satılığa çıktığında, Hacı Köle ve Kasım Tuğmaner gibi büyük ailelerin önderlik ettiği olay neticesinde, açık artırmaya hiç kimse katılmadı ve evler satılmadı. Mardin halkının necip davranışı ve aileye olan sevgileri, bin yıllık bir ailenin, Mardinlilere hiç yanlış yapmamasının göstergesiydi aslında." 

GenPa Büyüyor 

Aile ancak 1963’te geri dönebilir Mardin’e. Atalarının, Osmanlı zamanında, bölgenin lider ailelerinden olması henüz lise öğrencisi, olan Zeynel Abidin’de siyasi alanda bir merak uyandırır: "Dedem beylik yapmış, Osmanlı’dan evvel yöneticiyiz, Osmanlı’da da sonuna kadar yönetici olduk. Onun için lise yıllarında siyasal bilgilere gireceğimi, Türkiye’de siyasi bir otorite olacağım ve Türkiye’yi yöneteceğimi düşünürdüm." Erdem, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin imtihanına girer, kazanır; fakat liseden kalan dersleri yüzünden devam edemez. Bu sefer, 1965’te Yıldız Üniversitesi Kimya Bölümü’ne kaydolur.Aynı yıl iş hayatına da adımını atar. Birkaç arkadaşı ile birlikte (bir tanesi Refik Koraltan’ın oğlu Oğuz Koraltan’dır) önce tekstil alanında çalışır. Babasının iki çift lafıda kulağında küpedir: "Sana iki tane tavsiyem var. Hiçbir hileye karışma ve faize bulaşma." Babasının tavsiyesi ve aldığı aile terbiyesi neticesinde olacak, İstanbul’un belirli yerlerine dağıtımını yaptığı, zamanın tanınmış bir tekstil firmasından aldığı balyaların içinden fazla çıkanları firmanın patronuna götürür: "Bir gün bir balya içinde 300 tane fazla mal geldi, alın parasını dediğimizde şaşırdılar. Firmanın sahibi bizim bu davranışımızdan çok etkilendi. Önceleri İstanbul piyasasına satılanı kısmen alırken, bir müddet sonra İstanbul’a yapılan dağıtımın tamamını, daha sonra da Anadolu’ya yapılan dağıtımın tümünü bana verdi. Zaman içinde elimden tuttu ve beni boya fabrikasının sahiplerine götürdü. Bu sefer kimyevi madde de satmaya başladık." 

Zeynel Abidin Erdem, üniversitelerdeki siyasi hareketliliğin en yüksek olduğu dönemde, bir yandan tahsiline de devam eder. Üniversitede öğrenci derneği başkanlığı yapan Erdem, o gün yer aldığı safını bugün de değiştirmemiştir: "Açık söyleyeyim ben sağcı idim.Solun da hiçbir felsefesini benimsemedim." (Erdem, 1965’te kaleme alıp 1969’da yayınladığı Marks ve Lenin’in Dramı adlı bir kitap bile yazmıştır.) Yıldız Üniversitesi Kimya Bölümü’nden Yalım Erez, Aydın’dan milletvekili olmuş Halit Dikmen, Edip Yağcı, Fevzi Pakkan, İbrahim Demir ve birçok başka tanınmış kişi çıkaran bir sınıfta okuyarak, buradan 1970 yılında mezun olan Erdem, ardından 1972-74 yılları arasında İstanbul Kimya Mühendisleri Odası başkanlığı, 1973-76 yılları arasında da Sınai Anorganik Kimya Kürsüsü’nde asistanlık yapar. Yine 1973’te Kimsan İş ve İşçi sendikası genel başkanlığını yürütür. Ülkü Ocakları’ndaki görevinin dışında, ifa ettiği Adalet Partisi Gençlik Kolları başkanlığı ise onun için, ilerleyen yıllarda Turgut Sunalp’le birlikte hareket edeceği MDP’de Zeynel Abidin Erdem’e tecrübe katan bir deneme olarak kalır. 

Üniversite ile iş hayatını birlikte götüren Dr. Zeynel Abidin Erdem, Genpa olarak sıçramayı ise üniversiteyi de bitirdiği 1970 yılından başlayarak 1978 yılına kadarki süreç içerisinde yapar: "1970’lerde Türkiye bir dalgalanma geçirdi. Döviz yok, o yok, bu yok. İnsanlar ellerinde evrak olsun diye faturalı ve pahalıya mal alıyorlardı. İşte biz orada çok ciddi bir sıçrama yaptık. Çünkü kurallara göre ithal ediyorduk ve kurallara göre satıyorduk. Bu 8 sene içerisinde Genpa bin misli büyüdü. "Ericsson, Alcatel, Nokia, Siemens, ve Sony’nin temsilciliklerini yapan Genpa ve beş yıl önce kurulan Erdem Holding, ikinci bir sıçramayı ise yıllar sonra GSM ile yapacaktır. 

Özal, 'Asırlık Adam' 

Genpa, sıçramayla kalmamş, hızla büyümüş ve 1980’li yıllara gelinmiştir. 1980 ve sonrası dönemde, herkesin çok yakından tanıyacağı bir isim de ön plana çıkmaya başlamıştır Zeynel Bey’in hayatında. Özal’dır bu kişi: "Özal beni,o zaman Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu başkanı olan Hüsnü Çınar’la birlikte Sadıklar Apartmanı’na çağırdı. Bize, iki buçuk saat boyunca,yaptığı ekonomik programı anlattı. O tarihte, 70 sente muhtaç, tuz, gaz, bez ihtiyacı olan bir Türkiye’de, Özal otoyollardan, mobil telefonlardan, enerji santrallarından ve TL’nin uluslararası döviz olmasından bahsediyordu. Doğrusu Özal’ı dinlerken tüylerim diken diken oldu. Özal bize Size doğrudan kurucu üye olmak istiyorum.’dedi. Fakat ne yazık ki Çınar’la ben, o zaman Kanada Büyükelçiliği’nde bulunan,sonradan bizim genel başkanımız olacak Turgut Sunalp’e sizin partinize katılacağız’ demiş bulunmuştuk. Ve sözümüzden dönmeyiz’adına Özal’ın çağrısına olumlu yanıt veremedik." 

Erdem, Milliyetçi Demokrasi Partisi’nde (MDP) İstanbul il başkanlığı yapar: "Sadece İstanbul il başkanlığı yaptım. Çünkü ben politika düşünmüyordum. Kafamda tasarladığım, bu parti iktidar olacak, ben de görevimi yapmış olarak işlerimin başına döneceğim. İşlerim çok iyi gidiyordu, kazanıyordum, dışarısı ile irtibatım vardı, projelerim vardı." Buna rağmen Özal, Erdem’in peşini bırakmayacak, onu bir kez daha ANAP’a çağıracaktır. Bu sefer 1984’te Tarabya Oteli’nde bir toplantıda bir araya gelirler: "Bana, sen bana 300 milletvekili ile iktidar olacağını söylemiş ve kazanmazsınız, bizim partiye geçeceğine söz vermiştin. Gelmeni bekliyorum. dedi. Ben de !Sunalp, genel başkan olduğu sürece gelemem.’dedim. O da Senin gibi dürüst ve sözüne sadık insanlara ihtiyacımız var.’dedi. Biz ailemizden sadakati, beraber olup, birlikte ölmeyi öğrenmiştik." Aslında Zeynel Abidin Erdem ile Turgut Özal’ın tanışıklıkları eski tarihlere dayanmakta ve Mardin’e kadar da uzamaktadır: "Özal’ın babası Mardin’de memurdu. Turgut Bey ve Korkut Bey, halamın çocukları ile beraber okudu." Fakat onun, Özal’ın partisine intikali ancak MDP çözülünce İmren Aykut ,Yılmaz Hocaoğlu gibi isimler dahil 18 kişilik bir grupla birlikte olur. Ve Erdem’in Özal’la dostluğu (Erdem, Turgut Özal Fikirleri Araştırma Derneği ve Vakfı genel sekreteridir) o vefat edene kadar kendisiyle, vefatından sonra da ailesiyle sürdürmeye devam eder: "Özal, bizim gibi günü yaşayan bir adam değildi. Asırlık bir adamdı. 50 yıl not tutmuş. Neyi, nasıl yapması gerektiğini kara kaplı kitabında sıralamış, iz bırakmak için hazırlanmış ve geleceği gören bir insandı. Rahmetli Özal’la öldüğü güne kadar çok derin bir muhabbetimiz oldu. Hizmetlerinde, üç aşağı beş yukarı bilgimizin olmadığı ciddi bir gelişme olmadı." 

Erdem, çocukluğundaki gibi bugün de hala aktif birisidir. Sudan Fahri Konsolosluğu’nun yanında Türk-Fransız İş Konseyi başkan yardımcılığı vazifelerini üstlenen Erdem, Türk-İspanyol İş Konseyi ve Türk-Amerikan İşadamları , Derneği genel başkanlığı da yapar. Dolayısıyla, Erdem’in dışarıdaki etkinliğide büyüktür. 2000 yılında Amerika’da tekrar gündeme getirilen Ermeni tasarısının en azından şimdilik’ geri çekilmesi konusunda onun öncülüğündeki işadamları grubunun çabasını unutmak mümkün değildir. "Bu hususta Türk Ermeni Patriği Sn. Mutafyan’ın da çok önemli katkısı oldu. Dışişleri Bakanlığı da sistematik ve çok ciddi bir çalışma yaptı. Çok büyük direnç gösterdiler; fakat biz başardık. "Erdem’in, bunların dışında, DEİK Yürütme Kurulu ile Türk Kimya Derneği ve İstanbul Kimya Mühendisleri Odası üyelikleri de bulunmaktadır. 

1974’te, İstanbul Halıcıoğlu’ndaki Levazım Okulu’nda 32. Dönem Yedek Subay olarak askerliğini yapan Erdem, 1982’de hayatını; Kimya Fakültesi’nin kurucusu, Kimya Derneği başkanı, TÜBİTAK Danışma ve Bilim Adamı Yetiştirme Grubu ile UNESCO Genel Kurul üyesi ve daha pek çok unvanın sahibi Prof. Dr. Ali Rıza Dürdal (Fesçioğlu) Berkem’in kızları Emine Hanım’la birleştirir. Mehmet Rıza ve Zeynep Berrin adında iki çocuğu olan, TSM dinlemekten hoşlanan, yeni çıkan bütün fotoğraf makinelerini ilk önce’ alan, pul koleksiyonu meraklısı ve Galatasaraylı Dr. Zeynel Abidin Erdem, 1998 yılında,devletin yapamadığını yaparak tarihe geçmeyi hak eder. Erdem o yıl Paris’te bir müzayedede satışa sunulan Sultan II. Abdülhamit’in mühürlerini, Kültür Bakanlığı’nın müzayede için ayırdığı bütçenin yetersiz kalması ile çekilmesinden sonra devreye girerek satın alır ve Topkapı Sarayı’na bağışlar. 

Yorumla