Haberler

İş dünyasında bir çırpıda büyüyen şirketlerin yanı sıra bir de yavaş yavaş ama sağlam adımlarla büyüyen şirketler vardır. Büyük bir hızla büyüyen şirketlerin yıldızı hemen sönebilir. Ama adım adım ilerleyenleri sarsmak biraz zordur.

İki Uzun Hikaye

Tarih: 1.01.2007
  Yazdır

 

İki Uzun Hikaye

KÖKLERİ ANADOLU’DA

TUNCAY ÖZİLHAN VE ZEYNEL ABİDİN ERDEM... BİRİ KAYSERİ'DEN, DİĞERİ MARDİN'DEN İSTANBUL'A GELDİ. İŞ DÜNYASINDA ÖRNEK GİRİŞİMCİ, İKİ DOST OLDULAR.. DOĞDUKLARI YERİ ASLA UNUTMADILAR HİKAYELERİ KUŞAKLAR ÖTESİNE DOĞRU UZANIYOR... CUMHURBAŞKANI ADAYI ABDULLAH GÜL DE KAYSERİLİ.

Onlar, kuşaklar boyu girişimcilik öyküleriyle Türk iş dünyasına örnek olan iki işadamı. Her ikisi de uluslararası arenada yıllardır Türkiye'nin gönüllü elçiliğini üstlenmiş durumda. Dünyanın o yıllarda henüz yeni yeni keşfetmeye başladığı Türki Cumhuriyetler'e Turgut Özal'la birlikte ilk kez ayak basanlar da onlar... iş dünyasında biri daha atak, diğeri ise daha muhafazakâr bir yapı sergiliyor. Adriyatik'ten Çin'e kadar uzanan yatırımlarıyla Tuncay Özilhan, bugün cirosu 5 milyar dolara ulaşan Anadolu Grubu'nun icra Kurulu Başkanı. Coca-Cola ile Orta Asya'dan Ortadoğu'ya uzanan ortaklıklarıyla dikkat çekiyor.

Yunan sermayeli Alfa Bankla giriştiği ortaklığın sınırları ise Türkiye'de bitmiyor. Anadolu Grubu'nun Rusya ve Türki Cumhuriyetlerindeki deneyimleri, onları farklı ülkelerde de yatırım yapmaya yönlendiriyor. Birada Türk markası Efes Pilsen'in başarı öyküsü ise ülke sınırlarını çoktan aştı. izzet Özilhan ve Kamil Yazıcı'nın kurduğu Anadolu Grubu, Tuncay Özilhan'ın liderliğinde gelişmesini uluslararası arenada da sürdürüyor. Anadolu Grubu, adına yaraşır bir biçimde Anadolu'yu dünyaya, dünyayı Anadolu'ya bağlayan bir köprü olma yolunda hızla ilerliyor. Grubun hikâyesi, yıllar önce küçük bir bakkal dükkanında başladı.

Tahtakale'de devam etti. Zor günler gördüler. Tuncay Özilhan, o günleri "Babam gece ayrı, gündüz ayrı işte hiç durmadan çalışırdı" diyerek özetliyor. Ticaret hayatının ilk adımlarını da o koşuşturmaca içinde öğrendi. Tuncay Özilhan. Tahtakale'de dükkanın önünde oyuncak satardı. Bakkal dükkanında kasada dururdu. Babası onu hayata hazırladı. Çekirdekten ticareti öğrendi, ithalat dönemi başladığında ise otomotiv alanına girerek hızla gelişen Türk ekonomisi içinde yerlerini bulmaları ve gelişmeleri adım adım gerçekleşecekti. Ailesi, Tuncay Özilhan'ı daha sonra ABD'ye gönderdi. İktisat Fakültesini bitirdikten sonra Long Island Üniversitesinde iş idaresi alanında MBA yaptı. Döndüğünde ise tam olarak iş hayatına hazırdı. Bir dönem Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) başkanlığı görevinde bulunan Tuncay Özilhan, son olarak 'Çırak' programıyla TV programcılığını da kısa bir süre denedikten sonra, bugün tüm enerjisini Anadolu Grubunun büyümesine ayırmış durumda. Zeynel Abidin Erdemle en önemli ortak noktalarından biri de hiç kuşkusuz Türkiye'nin en uzun boylu işadamları olmaları. Zeynel Abidin Erdem, öğrencilik yıllarında başlayan basketbol aşkına izleyici olarak devam etse de; Tuncay Özilhan, Türkiye'nin en büyük takımı Efes Pilsen'in doğmasında büyük bir pay sahibi. Doğdukları yerleri unutmamaları diğer ortak noktaları... Tuncay Özilhan, geçen yıllarda Pusatlı Köyüne su götürdü. Suyun gelmesiyle bölgeye bereket yağdı adeta. Zeynel Abidin Erdem'i ise Mardinsiz, Mardin'i de onsuz düşünmek çok zor... Mardin'de önemli bir nüfusa sahip olan ailesiyle bağları kuvvetli. Ortadoğu'ya hububat alım-satımı yapan aile bireylerinin işleri barış ortamıyla da yakından ilgili. Bugün Bush'un politikalarını eleştiren Zeynel Abidin Erdem, "Gözüm kulağım orada. Ailemin topraklarının yanı başında savaş var. Barış, en fazla beni ilgilendiriyor" diyor. "Tuncay Beyler gibi 1964'te Anadolu'dan geldik" sözleriyle devam ediyor Zeynel Abidin Erdem. Peygamber sülalesinden geldiklerini anlatıyor. Varlıklı bir aileden geliyor, iş hayatına ilk atıldığı zaman sermayesi hazırdı. Ama sırtındaki yük, anlatılır gibi değil; büyüklerinin yarattığı sermayeye sermaye katma telaşı yakasını asla bırakmıyor. Ticari hataya yer yok. Dedesinden, babasından aldığı bayrak daha ileriye taşınacak ama temkinli olmak, risk almadan ilerlemek ana hedef. Kimya mühendisi. Bu nedenle de ilk işi mesleğiyle ilgili; kimyevi madde ithalat ve ihracatı... Ailesi, 200 yıldır Ortadoğu'yla ticaret yapıyor. Babası, Sümerbank'ın 18 ilde temsilcisiydi bir zamanlar. Irak'tan gaz ithal eden aile, kendi sözleriyle gaz, bez, tuz' dedikleri üç temel maddenin tüccarıydı Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde. Zeynel Abidin Erdem, 35 yıldır İstanbul'da. Erdem'in ailesi, Demokrat Parti döneminde yara alsa da toparlanmaları uzun sürmemiş. Mardin'deki 300 yıllık konak ise ailenin buluşma noktası. Turgut Özal'la gönül bağı var. Onunla tanışıklığı, Özal'ın babasının memuriyeti sırasında Mardin'de yaşadıkları günlere kadar uzanıyor. Turgut Özal siyasete atıldığında da Zeynel Abidin Erdem onun destekçileri arasında yer aldı. Erdem, iş dünyasında 'sivil diplomat' olarak tanımlanıyor. Kişiliğinin yapı taşlan, 7 bin yıllık geçmişiyle yedi Dinin yer aldığı ve yedi ayrı dilin konuşulduğu Mardin'de oluşmuş. "Kendimi Türkiye'nin fahri büyükelçisi gibi hissediyorum" sözü hayatıyla sabit... Türk Amerikan İşadamları Derneği'nin (TABA) kurucusu ve onursal başkanı. DEİK Türk-İspanya İş Konseyi Başkanı, İspanya Marmara Bölgesi Fahri Konsolosu, Sudan Fahri Konsolosu... Edan olduğu sivil toplum kuruluşları bu sayfalara sığmaz. Türkiye'nin İspanya ve Sudan'la olan ticari ilişkilerinin gelişmesinde kilit rol sahibi. Medeniyetler İttifakı Projesi'nin Türk kanadındaki önemli isimlerinden... Bugün başkanvekilliğini ikiz kardeşi Mehmet Nezih Erdem'in yürüttüğü Erdem Holding, 2 bin 600 personeli olan ve 2006 verilerine göre toplam cirosu 7–8 milyon dolara ulaşan bir kuruluş. Grubun dinamo şirketi olan GENPA, 3 bin satış noktasıyla ilk 500 Bilişim Şirketi' araştırmasında genel sıralamada beşinci, cep telefonu kategorisinde ise birinci sırada yer alıyor. Grubun inşaat sektöründe Alman Dörken GmbH&Co ile ortaklığı bulunuyor. İzmit'teki fabrikada yeni binalardaki yalıtım sistemlerine ilişkin çözümler üretiliyor. Erdem Holding, Adapazarı'nda da belediyeyle ortak Adapazarı Gaz Dağıtım işini üstlenmiş durumda.

İş dünyasını saran Cumhurbaşkanlığı ve yaklaşan seçim atmosferiyle ilgili olarak ise Tuncay Özilhan'nın da, Zeynel Abidin Erdem'in de gönlünde yatan, Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı bırakmaması yönünde. Bunu Türkiye'deki siyasi ve ekonomik istikrarın bozulmaması nedeniyle istediklerini belirtiyorlar. "Cumhurbaşkanı kim olursa olsun, partisinin değil Türkiye'nin Cumhur'u olsun" sözleriyle de son noktayı koyuyorlar.

'KONSENSUS USTASI' ZEYNEL ABİDİN ERDEM, CUMHURBAŞKANI ADAYI OLAN ABDULLAH GÜLÜ İŞADAMI, BÜROKRAT, DEVLET ADAMI VE SİYASETÇİ. O, TAM BİR KONSENSÜS USTASI" SÖZLERİYLE DESTEKLİYOR GÜL GİBİ KAYSERİLİ OLAN TUNCAY ÖZİLHAN, İSTİKRAR ADINA TAYYİP ERDOĞAN'IN BAŞBAKAN OURAK KALMASINDAN MEMNUN. ERDEM DE AYNI GÖRÜSÜ PAYLAŞIYOR...

Zeynel Abidin Erdem ve Tuncay Özilhan, sık sık Tayyip Erdoğan'ın başbakan kalmasının doğru olacağını dile getirdiler. Bu istekleri, aslında iş dünyasının istekleriyle aynıydı. Onlara göre Tayyip Erdoğan'ın başbakan olarak kalması, Türkiye'deki siyasi ve ekonomik istikrarın bozulmayacağının da önemli bir göstergesiydi.

Peki ama Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı adayı kim olacaktı? Tuncay Özilhan ve Zeynel Abidin Erdem'le bir araya geldiğimiz gün Zeynel Abidin Erdem, Abdullah Gül adını telaffuz edecekti. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün isminin geçtiği, Abdullah Gülün adının ise henüz sıkça konuşulmadığı bir dönemde Erdem'in bu öngörüsü nasıl açıklanacaktı? Bu durumu, "Zeynel Abidin Erdem, bir kez daha sivil diplomat unvanının hakkını verdi" sözleriyle anlatmak da mümkün... Erdem, "Neden Abdullah Gül?" sorusuna ise şu cevabı veriyor. "Hem devlet adamı, hem işadamı, hem siyasetçi ve hem de bürokrat geçmişiyle kişiliğinde mükemmel bir senteze sahip. Türkiye'nin ihtiyacı da bu değil mi?" Zeynel Abidin Erdem, Abdullah Güle olan inancını aslında Şubat ayında Bebek sırtlarındaki evinde verdiği yemekte de gösterecekti. Kulislerde konuşulduğuna göre, yemekte iş dünyasının önde gelenleri vardı. Doğuş Holding'in patronu Ferit Şahenk ve eşi Diana Şahenk, Anadolu Grubunun patronu Tuncay Özilhan ve Emine Özilhan, Fiba Holding'in patronu Hüsnü Özyeğin ve eşi Ayşen Özyeğin de katılanlar arasındaydı. Abdullah Gül de, eşi Hayrunnisa Gül ile gecenin şeref konuğuydu. Ve o günlerde henüz Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olması kuvvetli ihtimaldi. Abdullah Gülün ise başbakanlık bayrağını devralacağı konuşuluyordu. Ve hatta, Abdullah Bey'den boşalan dişleri bakanlığının adayı ise Ali Babacandı. İhtimaller arasında Tayyip Erdoğan'ın partisinin başında kalmak isteyeceği de konuşuluyordu. Ve o gün geldi çattı... Tayyip Erdoğan, "Bu, uzun soluklu bir yol. Biz başladığımız işi bitirmeden bırakmayız" sözleriyle partisinin başında kalacağını açıkladı. AK Partinin Cumhurbaşkanı adayı ise Abdullah Gül'dü. Meclis başkanlığı yarışında Bülent Arınç'la birlikte aday olan Vecdi Gönül, parti içi muhalefetten nasibini alacaktı. Tayyip Erdoğan'ın "Biz birlikte yola çıktık" dediği dava arkadaşı Abdullah Gül, parti teşkilatının da yoğun isteğiyle Cumhurbaşkanı adayıydı artık. Evet, Türkiye yeni bir döneme soluk soluğa girdi. Laik toplumun hassasiyetleri bu yeni dönemde pek çok kez tartışılacak. Adaylığının açıklandığı ilk gün, eşinin türbanı sorulduğunda, "Bu, bireysel bir tercih. Herkes saygı duymalı" sözleriyle gelecek günlerdeki tavrını da net bir şekilde ortaya koydu Abdullah Gül. Erdem'in bu konuya yaklaşımı ise şöyle-. "Artık Türkiye'de birbirimize tahammül etmeyi değil, anlamayı öğrenmemiz gereken bir dönemdeyiz. Biz bunları bir kıskançlık vesilesi yaparsak, çukurun derinliği artar. Dikkatli olalım." Eğer Meclis'te 367 engeline takılmazsa Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturacak. Ve Türkiye yepyeni bir döneme doğru yelken açacak...

Zeynel Abidin Erdem 
Neden Abdullah Gül?
Hem işadamı, hem devlet adamı, hem siyasetçi, hem de bürokrat... Sayın Abdullah Gül, bu dört önemli unsurun sentezini taşıyarak mükemmel bir Cumhurbaşkanı olacaktır. Siyasetin rahle-i tedrisinden geçmiş ve ayakta kalmıştır. Uluslararası tansiyonun düşürülmesi konusunda en isabetli isim. Hristiyanı, Müslümanı, Alevisi, Sünnisi, Süryanisi, Kürdü, Ermenisi... Bize göre, Abdullah Gül mekik diplomasisinin üstadıdır. Atatürk ilkelerine sadakatine, Türkiye'nin bölünmez bütünlüğüne olan inancından şüphem yok

Hoşgörü ve barış zamanı

Bizler hoşgörüyü, barışı 7 bin yıllık tarihi geçmişiyle, yedi dil, yedi dinin yer aldığı Mardin'de öğrendik. Mardin'de böyle bir yaşam biçimi vardı. Bugün hâlâ dünyada bir örneği yok. Mardin, yedi dinin harmanlandığı bir kültürler kavşağı. Çağlar boyu çeşitli kültürlere kucak açmış, değişik etnik grup ve mezheplerin yaşadığı bir dünya kenti. İnsanlarımız farklılıkları kabul eden, hoşgörü ve sevgiyle kucaklayan bir anlayışa sahip. Mardin, yüzyıllar boyu bu barış ve dostluk ortamını sürdürecektir. Bu barış selinin tüm Türkiye'ye ve dünyaya yayılmasını diliyorum. Bugün bu barış ve hoşgörü ortamına her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olan bir gündür. Türk halkının sağduyusuna güveniyoruz.

Tuncay Özilhan
İsabetli bir karar verdi

Başbakanın görevine devam etmesi çok iyi oldu. Türkiye'nin yakalamış olduğu siyasi ve politik istikrarı, bir dönem daha devam ettirmesi çok önemli. Türkiye'nin 5 bin dolardan 10 bin dolarlara yaklaşması için siyasi istikrar şart. Bu nedenle bu fikri savundum. Bu tılsımı bozmayalım. Benim görüşüm başından beri, "Başbakan'nın başbakan' kalması yönündeydi. Kendisi çok isabetli bir karar aldı. İstediği zaman Cumhurbaşkanlığına aday olabilirdi. Kimse önüne geçemezdi. Bu da demokratik hakkıydı. Aksi halde siyasi ve ekonomik istikrarı korumak zor olacaktı. Daha sonra da istikrar bozuldu diye üzülecektik. Bu gelişmelerden sonra ekonominin zorlanmayacağını, ekonomide dalgalanma yaşanmayacağını düşünüyorum. Türkiye'nin bu istikrar ortamına ihtiyacı var.

 

 

İki Uzun Hikaye

'ŞAH' DEME İMKANI VAR

Türkiye'nin AB, Ortadoğu ve Uzakdoğu'nun gelişmekte olan hareketine uyum sağlayacak bir sistem yaratacağına inanıyorum. Evvela Türkiye'nin temelinde düzelme oldu. Türkiye borcunu kapatma yolunda önemli adımlar atıyor. Türk müteşebbisleri dünyaya açıldı. Türkiye'nin ihracatı dört kat arttı, üretimi 6-7 katına ulaştı. İş üretmede reel sektör, gerçek reel sektöre dönüştü. Kara para yavaş yavaş ortadan kaldırıldı. Gereken hamleler, sistemin getirdiği mekanizmadan dolayı çok rahat yapılabilecek. Türkiye'nin 'Şah' deme imkanı olacak. Siyasi engellere ve bazı olumsuzluklara rağmen yine de gelişip yürüyebilecek durumdadır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakan kalması, Türkiye'nin lehine olacaktır. Ciddi bir ekonomik istikrar yakalandı.

TÜRKİYE'NİN YOLU BELLİ

İran ile Türkiye'yi karşılaştırmak yanlış olur. İran, hâlâ yüzde 28'i okur yazar olmayan, köylü nüfusu yüzde 50'lerin üzerinde olan bir ülke. Din baskısının bir kabus gibi üzerine çöktüğü bir ülke. Şii ilkelerle, şeriat hükümlerini kabul etmiş bir toplum. Laik devlet kurma geleneği yaşamamış. Türkiye asla İran olamaz. Türkiye'yi mollalar yönetemez. Türkiye Avrupa standartlarına göre Batılı bir yaşam stilini seçmiş, insan hak ve özgürlüklerine ve laikliğe bağlılığıyla Ortadoğu'daki tek ülke konumunda. Bunun asla bozulacağına inanmıyorum. Türkiye'nin yolu bellidir; yolu, muasır medeniyettir.

ÖZAL YARATICIYDI

Özal döneminde bir anda yaklaşık 50-60 milyar dolar içeriye girdi. Türkiye hareketlendi, borcunu kapatma imkanı oldu. Yatırım yapma imkanları doğdu. İthalat ve döviz taşıma serbest bırakıldı. Hem siyaset, hem de Türkiye çok büyük bir rahatlığa ulaştı. 141'inci ve 142'nci maddeler kaldırıldı. Sağcısı-solcusu, Türk'ü-Kürt'ü, Alevisi-Sünnisi ile birlikte barış dönemi yaşandı. Türkiye 'take off'a geçti. Özal, bunları 50 yılda kafasında iyi yazmış, iyi hazmetmiş. Sayın Demirel'in mutfağında yetişmiş önemli bir teknokrat, bürokrattı. Bunları hazırlık olarak uyguladı. Türkiye'nin açıklarını ve bozuk taraflarını iyi bilen, sorunların nasıl düzeltilebileceğini çok iyi anlayan bir yaratıcıydı.

"TÜRKİYE'Yİ MOLLALAR YÖNETEMEZ" ZEYNEL ABIDİN ERDEM, TÜRKİYE ASLA BİR İRAN OLMAYACAK" SÖZLERİYLE TÜRKİYEYE OLAN İNANCINI ANLATIYOR 7 BİN YILLIK TARİHİYLE, 7 DİLİN , 7 DİNİN BİR ARADA YAŞADIĞI MARDİN’İ DÜNYAYA ÖRNEK GÖSTERİYOR.

İŞİMİZ 'GAZ, BEZ, TUZ'DU...

Biz de Tuncay Özilhan gibi 1964'te Anadolu'dan geldik. Mardin'den İstanbul'a geldiğim zaman öncü büyüklerimizin getirdiği sermayenin katma değere ulaşabilmesi, doğru yatırımlara teşebbüs etmemiz, yanlış bazı ticari hatalar yapmamamız adına kılavuzlarımız vardı. Bu kılavuzlar, bize iyi yol gösterdi. Ailenin de, babamın da, dedemin de çok büyük emeği vardı. İlk işimiz kimyevi maddeydi. Mesleğim, kimya mühendisliği. Ailem, 200 yıldır Ortadoğu'ya ihracat yapan, Ortadoğu'dan da muhtelif mal ve katma değer sağlayan bazı Avrupa mallarım, Türkiye üzerinden Güneydoğu Bölgesi'nden girişini sağlayan bir aileydi. Sümerbank'ın 18 ilde temsilcisiydi babam. Gazı da Irak'tan ithal ediyorduk. "Gaz, bez, tuz" dediğimiz üç temel madde pazarlayıcısıydık, tüccarıydık. Tuz içinde gıda ve benzeri düşüneceğiniz her şeye tuz denir. Gaz da enerjidir. Bez de giydiklerimizden tutun, perdeye kadar olan kısımdır. O zaman Türkiye'de büyük kelimeler yoktu. 1927'de gazı, bezi, tuzu ailem dağıtırdı Güneydoğu Anadolu Bölgesinde. Bu sistemin içerisinde, bu kültürü almış bir kişi olarak ticareti daha kolay, daha rahat ve daha efsunlu bir şekilde yürütme imkanım oldu.

YENİ YENİ İŞLER

İlk işimiz kimya, ithalat-ihracat, bez, tuz, gaz. Bizde birçok sektör var. Enerji, ithalat ihracat ve üretim de var. Hidroelektrik üzerinde bazı ihalelere girmeye çalışıyoruz. Çok büyük rakamlar verildiği için kendi çapımızda hareket ediyoruz. Doğru projesi ve doğru rakamları olan işlere giriyoruz. Bizim prensibimizde şu var: Eğer bir aksilik olursa da bir değer kaybedersek, kaybettiğimizi öz varlığımızla ve elimizdeki sermayeyle kapatabilecek durumdaysak o işe giriyoruz. Bugün Erdem Holding bünyesindeki şirketlerde 2 bin 600 kişi çalışıyor, geçen yılki ciromuz da 7-8 milyon dolar civarında. Yabancı ortaklıklarımız oldu. Alman Dörken GmbH&Co. ile İzmit'teki tesislerimizde yeni binalarda kullanılan temel sızdırmaz maddelerinin üretimini yapıyoruz. Ortaklığın yüzde 60'ı Almanlara, yüzde 40'ı ise bize ait. Yapı sektöründe çok başarılıyız. Üretimimiz geçen yıla oranla birkaç misli arttı. Pazarlama ağım Anadolu'ya yaymayı hedefliyoruz. Bine yakın ortak ve 3 bin satış noktasında faaliyet gösteren GENPA, grubun dinamo şirketi. GENPA, ilk 500 Bilişim Şirketi' araştırmasında cep telefonu kategorisinde birinci durumda. Bütün dünyada üretilen son teknoloji ürünü telefonlar bizde var. Değişik sektörlerde de üretimimiz var. İzmit'teki fabrikamızda lastik sübap üretimi yapıyoruz. İran'a sattık fabrikayı ama küçük bir ortaklığımız kaldı. Regal kapakları, elektrik pano, otomasyona dönük hassas ölçüm cihazları üretiyoruz. Adapazarı'nda Büyükşehir belediyesiyle ortaklaşa, 8 trilyonluk sermayeyle Adapazarı Gaz Dağıtım AŞ.'yi kurarak gaz dağıtım işini üstlendik.

DÜŞMANLIK DEĞİL, DOSTLUK ÜRETELİM

Kıbrıs'ta Başbakan bayrakları kaldırttı. İstiklal Marşını okutmuyor. Atatürk'ün resmini kaldırdılar. Bunlar birtakım sinyallerdir. Ama KKTC, Türk kalacaktır. Kuzey Kıbrıs, Türk'tür. Türkler orada yaşamaya devam edecektir. Türkiye'den kopabilecek bir yapısının olabileceğini sanmıyorum. Bunlar siyasettir, politikadır. Ben aynısını Doğu için de düşünüyorum. Kuzey Irak'taki ilişkilerin önünü kesip boğmamız değil, onları geliştirmemiz lazım. Çünkü orada çok büyük bir potansiyel var. Türkiye'nin onlara ihtiyacı var. Türkiye, o bölgede hamilik yapabilir. Kapısını kapatırsa yanlış olur. Dünyayla ilişkisini kesiyorsunuz. Ermenistan kapısını kapattınız hiçbir yere çıkamıyor. Takıldı kaldı ve bitti. Başka siyaset üretiyorlar.

Kuzey Irak çok önemli. O sorunu çözmenin tek yolu onlara yol göstermek. Orada yüzlerce Türk yatırımcı var. Yatırımcıların yüzde 80-85'i Türk. Gidiyorsunuz, o bölgeyi kalkındırmak o bölgeyi zenginleştirmek, o bölgede petrol çıkarmak için yapıyorsunuz bunları. Türkiye'ye ile onların yakınlaşması lazım. Düşman değil, iç içe olmak lazım. Türk insanının kültüründe de bu var. O olgunluğu göstermek şart. Yüzlerce sene değişik milletleri yönetmiş bir toplumun soyundan geliyoruz. Oralarda dostluk oluşacağına inanıyorum.

AMERİKALILAR TÜRKİYE'NİN ÖNÜNÜ KAPADI

Adana, İskenderun, Mersin ve Kahramanmaraş üzerinden ortaklık yaptığımız bazı gruplarla önemli miktarda hububat ihraç ediyoruz 1976'lardan başlayan ve bugünlere kadar devam eden bu sistem, Amerikalılar Irak a girdikten sonra ihracat asgariye düştü. 100 binlerle ifade edilen ton birkaç bin tona düştü. Çünkü güvenlik sorunu vardı. Bu konuda çok sıkıntı yaşadığımız için ihracatı azalttık. Amerikalılar, bize daha çok fırsat yaratacağına önümüzü kapattılar. İhracatı zora soktular. Ama yine de Türk müteşebbisini kutluyorum, Irak halkının yaşamının asıl noktası olan gıda maddelerini hala biz gönderiyoruz. Gıda ihtiyacının yaklaşık yüzde 60’na yakın kısmını Türkiye yüzde 20-25'ini Suriye, yüzde 10-15'ini ise Ürdün veriyor. O şekilde kapatmaya çalışıyorlar. Hiçbir zaman kapanmıyor ve hiçbir zaman arzu edilen kaliteyi bulamıyorlar. Ciddi can güvenliği sorunu vardır oralarda...

BUSH'UN OLUMSUZ EFEKTLERİ OLDU

Türk Amerikan İşadamları Derneğinin (TABA) 20'nci yılını bu sene kutladık. TABA, Turgut Özal'ın desteğiyle kuruldu. Dernek, Amerikan Ticaret Odası'nın da resmi üyesi. Dört yıl başkanlık, dört yıl da başkan yardımcılığı yaptım. Şu anda tek onursal başkan benim. Bush'un Türkiye'ye olumsuz efektleri oldu. Babasıyla ilişkilerimiz iyiydi, ama oğul Bush olumsuz efektler yarattı. Kendisi ne kadar doğru yaptığını bilmiyor. 70 yıldır devam eden bir ilişkiyi tehlikeye sokuyor. Uğrunda şehit verdiğimiz Amerika, bugün PKK sorununu bile çözemiyor. Bize yardım edemiyor ya da etmiyor. Oysa ki, geçmişte Türk halkı yüzde 78'lere ulaşan bir oranda Amerikalıları destekliyordu. Amerikan taraftarlığı bugün Türkiye'de korkulacak seviyelere düşmüştür. Bu hem Türkiye'nin, hem de Amerika'nın kaybı demektir. Çünkü Ortadoğu'da müttefik bir devlet arayacak olursanız askeri, ticari, yaşam statüsü ve siyasi potansiyel açısından Türkiye'nin üzerinde bir ülke yoktur.

TÜRKİYE DEVRİM RİSKİ TAŞIMIYOR

ANADOLU GRUBU İCRA KURULU BAŞKANI TUNCAY ÖZİLHAN. “TÜRKİYEDE SOSYAL PROBLEMLER ARTIYOR. AÇLIK, HIRSIZLIK ÇOĞALIYOR. BUNALIMLAR BİRİKİYOR VE BİR ŞEKİLDE PATLIYOR. AMA YİNE DE TÜRKİYE BİR DEVRİM RİSKİ TAŞIMIYOR. ÇÜNKÜ...” DİYOR.

TİCARET HAYATINDA İLK GÜNLER

Beyoğlu'nda babamın bakkal dükkanına yakın otururduk. Babamın gece-gündüz çalıştığını hatırlıyorum. Sabah Tahtakale'ye, Mısır Çarşısı'na iner ve gece bakkal dükkanına dönerdi. Eve gelişi ise gecenin ikisini, hatta üçünü bulurdu. Küçük yaşta çalışma hayatının içinde buldum kendimi. Bakkal dükkanında kolonya doldururdum. Babam gazoz, bira istediğinde de kapar götürürdüm. Kasada dururdum. Tahtakale'deki yerimiz büyükçe bir mağazaydı. Çok canlı bir yerdi, ithalat yapıyorduk. Getirdiğimiz tabak, çanak, tencere, oyuncak... Malları Anadolu'ya satıyorduk. Babamın ilgisi hep üzerimdeydi. Mağazanın önünde tezgah açmama izin verirdi. Mağazadan aldıklarımı tezgaha yayar, satardım. Sonradan öğrendim ki, satış yapamadığım zamanlar karşı dükkandan bir amca gelir, benden alışveriş yaparmış. Babam ona para verir ve hevesimin kırılmasına gönlü razı olmazmış. Ticareti oralarda öğrendim. Ben, lise ve üniversite yıllarındayken sanayici olmuştuk artık Tahtakale yerine fabrikaya gidiyordum. Babamın can dostu Kamil Yazıcı ile ortaklığına, Burhan Üçer de katıldı. Musevi ortaklarının da etkisiyle otomotiv işine girdik. Skoda ile Java'nın temsilciliği başladı. Bu arada Tahtakale'den Sirkeciye taşındık. Ülkenin gidişatı da o yöndeydi. Toptancılıktan ithalatçılığa geçiş vardı.

TASARRUF ZİHNİYETİ HAKİMDİ

Biz, Anadolu'nun göbeğinden geldik. Çok iyi hatırlıyorum. Çocukluğumda annem paraları sarıp sarmalar ve saklardı. Amaç, sermaye biriktirmekti. Tasarruf zihniyeti hakimdi. Paralar çarçur edilmezdi. Çünkü Anadolu insanının ruhunda tutumlu olmak var. 40-50'li yıllara gittiğiniz zaman imkanlar çok kısıtlı. İşsizlik var. İnsanlar tasarruflu olmak zorundalar. Çok kıt imkanlar içindeler. Biriktirmek mecburiyetindeler. Bugünle mukayese edilmeyecek kadar kısıtlı bir ortam içindeler. Bunu yeni nesiller tasavvur bile edemiyorlar. O günün şartlarıyla bugünün şartları mukayese edilemeyecek kadar farklı. İnsanlar kayısı yer, çekirdeğini kırar. İçini saklar, onları satar. İnsanlar paltolarını ters düz yaptırırlar, yama yaptırıp giyerler. Bunun gibi birçokhadiseyi sayabilirim. O tarihten, o yaşantıyla gelen insanların ruhunda tutumluluk var. Babam odadan çıktığı zaman elektriği söndürür. İmkanlar çok değişti. Tarım, sanayinin ve Türkiye'nin gelişmesi insanları tüketime doğru itiyor. İnsanları tüketime iterek, artırma çabası ve gayreti de var. Dolayısıyla her şeyin bilinçlisi ve doğru yapılanı önemli. İnsanların tasarruflu olması taraftarıyım. Çok sıkıntı çeken insanlar var, onları da düşünerek davranmak gerekir. Toplum, aşırı tüketime itiliyor. Türkiye'de tasarruf ihtiyacı var. Türkiye'nin sermaye birikimine ihtiyacı var. Aşırı tüketecek ülkenin fertleri değiliz. Olmayan insanları düşünerek daha makul tüketime yönelmeliyiz.

DEVLETTE KAYNAK İSRAFI VAR

Devlet, tasarruflu davranmıyor. Belki de en çok tüketimi ve en verimsiz tüketimi yapan kaynakları israf eden devlet. Babamın doğduğu köyde Pusatlı'da geçen seneye kadar su yoktu. Devlet Su işleri (DSİ) gelmiş, 40 sene önce kuyu açmış Erciyes'in eteğinde. "Burada su yok" demiş ve gitmiş. Ben evvelki sene hem Kayseri'ye, hem diğer kazalara Develi'ye, Pusatlıya kuyu açtım. Su olan yerler cennet. Elma bahçeleri, üzüm bağları. Suyu var, toprağı verimli. Bizim köy ve çevresinde su olmadığı için insanlar ekemiyor, susuzluktan kırılıyor. Derin kuyu açan müteahhit var, onları yolladım. 350 metrede öyle bir su buldular ki, sanki bir nehir gibi. Suyu fışkırttılar. Oraların çehresi iki-üç sene içinde değişir. İnsanlar susuzluktan kırılıyor.

Buğday, sebze ekemiyor. 30 bin dönüm arazisi var. Şimdi tekrar kuyu açıyorum. DSİ öğrendi, onlar da çalışmalara başlayacak. Bölgesel kalkınma olarak baktığınız zaman orada iş-ekmek verirseniz, insanlar neden şehirlere göç etsin. Geliyor, burada sıkıntı çekiyor. Çok kaynak israfı var devlette... Biz kazananlar, belki çok lüks arabalara binmiyoruz. Çok lüks ofislerde çalışmıyoruz. Gerek devletin yapısına, gerekirse belediyelerin yapısına baktığınız zaman devasa tüketim var. Oralarda çok tasarruf yapılabilir, yapılması gerekir. Çünkü neticede 70 milyonun hakkı,hukuku var orda. 70 milyonun hakkı harcanıyor. Harcarken dikkatli olunmalı. Bunu vicdanın da hissetmesi gerekiyor.

AÇLIK, HIRSIZLIK ARTIYOR

İLK BİZ GİTTİK

Türki Cumhuriyetler'e dünyada ilk gideniz. Oraya gittiğimizde ne dağıtım vardı, ne doğru dürüst bilinçli üretim vardı, ne de satış noktası vardı. 20 sene evvel gittik. Tam bir 'pazar ekonomisi' vardı. Bildiğiniz pazar gibi. Evde ürettiğini çarşıda satıyordu. Bahçesinde büyüttüğü domatesi, salatalığı satıyordu. Satış noktası yoktu. Bakkal, süpermarket, hipermarket yoktu. O yıllarda Zeynel Beyle beraber çok gezdik. Azerbaycan'da gezdik. Taşkent'te, Almaata'da gezdik. Bunların hiçbirinin de toplu hareketi yoktu. Anadolu Grubu olarak toplu dağıtım organizasyonları yaptık. Kamyonlar aldık. Orda insanlar yetiştirdik. O seviyede insanda bulamıyorduk.

Üniversite mezunu ama hayatında aktivite içinde olmamış insanlar vardı. Oralarda bu sistemleri, organizasyonları kurduk. Hatta bizim dağıtıcılar, ufak bakkallara gittiğimizde şaşırıyorlardı. Niye geldiniz? diyorlardı. Çünkü onlar alışmamış. Onlar gitmişler fabrikalardan, kamyonların arkasına malı koymuşlar, dükkanlarına getirmişler. Halbuki biz ayaklarına gittik. Orda bir müddet şaşırdılar. Şimdi alıştılar. Bizden de ilerde oldular artık. İyi ki o zaman girmişiz.

Moskova Belediye Başkanı Yuri Lujkov, Tuncay Özilhan'nın davetlisi olarak İstanbul'daydı. "Rusya'da ihtilal hayaleti dolaşıyor" diyen Lujkov'un deneyimleri, Türkiye'ye de ışık tutacak nitelikteydi.

YATIRIMLAR ARTACAK

Anadolu Grubu'nun toplam cirosu 4 milyar dolara ulaştı. Diğer işlerimizi büyütüyoruz. Türkiye'de talep artıyor. Türkiye'de de Coca-Cola'ya çok yatırım yapıyoruz. Bu sene en az 200-250 milyon dolarlık yatırım yapacağız. Enteresan bir gelişme daha oldu. Cola Turka'nın girmesiyle pazar payımız arttı. Pazarı büyüttüler. Coca-Cola'nın tüketici kitlesi büyüdü. Özellikle Anadolu'da büyüdük. Meyve suyunda büyüyoruz. Damla Su ile ağır ama emin adımlarla ilerliyoruz. Geniş bir sistem içinde olduğumuz için, suda çok yüksek kârlılık beklemiyoruz. Coca-Cola'nın dağıtım alanı 200 binin üzerinde noktaya gidiyor. O açıdan büyük yatırım yapıyoruz. Meyve suyunda da yatırımlarımız sürecek. İçecek olan her şey, ilgi alanımız içinde. Sağlıktaki yatırımlarımız, yurtdışında devam edecek. Moskova Belediye Başkanı Yuriy Lujkov'un isteğiyle Anadolu Sağlık Merkezinin aynısını Moskova'da gerçekleştireceğiz. Yaklaşık 150 milyon dolarlık bir yatırım söz konusu.

TÜRKİYE PATİNAJ ÇEKİYOR

Reel faiz çok yüksek. Yabancı sermaye akışından dolayı kur basb altında. Bu kurun baskı altında olması cari açığı artırıyor. Türkiye oralarda bir patinaj içinde. Türkiye'nin ihracatı zorlanıyor. Türkiye'de zaman içinde bir denge oluşması gerekiyor. Çok yüksek değerde faiz ödüyoruz. Dünyada en çok reel faizi biz ödüyoruz. En çok borçlanan da yine Türk Hazinesi. Türk Hazinesi çok faiz ödüyor. Faiz dönüyor, tekrar vatandaşa yükleniyor. Bunun bir dengeye oturması gerekiyor. Bu dengeyi sağlamak için önümüzdeki dönemde Merkez Bankasının daha cesur davranması ve faizleri biraz aşağı çekmesi gerekiyor. Diğer taraftan bu tabii ki kurları yukarı çıkartır. Kendi içinde bazı eğrileri düzeltir diye bakıyorum. Cari açığı, ithalatı azaltır, ihracatı artırır. Kendi içinde o dengeler sağlanırsa, Türkiye kırılganlığını kaybeder.

YUNANLILARLA DÜNYADA BÜYÜYECEĞİZ

Biz, ABank'ta yabancı ortak olursa yüzde 50-50 olması şart dedik. Bunu da uyguladık. Bu süreçte de acele etmedik. Önce bir kriz geldi. Krizden sonra banka ilerleme toparlanma dönemi geçirdi. 2001'den 2005'e kadar hiç aklımızdan bile geçmedi. Türkiye'de finans sektörü gelişince ABank, çok daha iyi bir noktaya geldi. Yabancıların ilgisi başladı. Neticede 2006'da Yunan Alfa Bank ile yüzde 50-50 bir ortaklık kurmak için anlaşma imzaladık. Önümüzdeki 4-5 sene içinde 100 şubeye ulaşacağız. Bireyselde farklılık getirebilecek bir yapımız olacak. Herkesin yaptığını yapmayacağız. Bazı özel tüketim kredilerinde ihtisas sahibi olacağız. Mortgage'ta farklı yaklaşımlar göstereceğiz. Alfa Bank'ın bu konuda büyük tecrübesi bulunuyor. Yunanistan'da ikinci büyük bankalar. Sırbistan, Romanya ve Makedonya'da varlar. O bölgede çok önemli konumdalar. Biz yavaş ve temkinli gidiyoruz. Ana işimiz bankacılık değil ama bu sektörde hep kalacağız. Stratejik kararımız bu. İsmi değişmeyecek. Birlikte gireceğimiz ülkeler olacak. Rusya pazarında çok güçlüyüz. Rusya'da, Ukrayna'da ve dünyanın başka ülkelerinde bir arada hareket edebiliriz. Bunun şartlarını oluşturuyoruz.

ADRİYATİK'TEN ÇİN'E

Yurtdışında yeni bölgelere giriyoruz. Coca-Cola ile birlikte büyüyoruz. Orta Asya'daki tecrübemiz Coca-Cola markasıyla birleşince, bize önemli avantaj sağladı. Nelere dikkat etmemiz gerektiğini iyi bildik Coca-Cola'da. En önemli sorun insan kaynağıydı. Türkiye'de 10-15 sene evvel, yurtdışında çalıştırabilecek tecrübeye sahip insanlar yoktu. Orada da yoktu. Buradan genç insanlar gönderdik 25-30 yaşlarında. Zorlandılar ama şimdi 35-40 yaşlarına geldiler ve çok tecrübelendiler. Bu çok önemliydi. Enternasyonal tecrübeye sahip oldular. Coca-Cola ile Orta Asya'da büyümemiz sürecek. Şimdi radarımızda Ortadoğu var. Değişik bir kültür, Arap kültürü; bambaşka... Ürdün'de, Suriye'de, Irak'ta varız. Tesisler kuruyoruz, kuracağız. Meşrubatta daha geniş bir bölgede büyüme şansımız var. Bir dünya markası olduğu için daha çabuk kabul ediliyor, daha çabuk sarılıyor. Birada da büyüyeceğiz. Bira alanında devamlı arayış var. Adriyatik'ten Çin'e kadar uzanan coğrafi bir bölgedeyiz. Kuzey Irak'ta bir tesis kuruyoruz. Suriye'de bir dağıtım teşkilatımız var. Ürdün'de üretim tesisimiz bulunuyor. Ürünleri Suriye'ye Ürdün'den gönderiyoruz. Kuzey Irak'ta 20-25 milyon talar civarında bir yatırım yapıyoruz. Suriye'de 35-40 milyon dolarlık yatırım öngörüyoruz. Ürdün'de 15-20 milyon dolarlık yatırım yaptık. Ortadoğu'ya içeceklerle giriyoruz. Daha Doğu'ya doğru... Enerjide iddialı olmaya çalışıyoruz. Sağlıktaki yatırımlarımız da yurtdışında devam edecek..

VAHŞİ KAPİTALİZME BULAŞMADIM

Vahşi kapitalizmden uzak durduk. Ne olursa olsun,rekabetin sınırlarını ve haklarını bildik. Küresel bir dünyada uluslararası rekabet var. Sağlam bir temeldeyiz. Bu sağlam temele güvenerek kırıcı bir rekabet içinde değiliz. Tabii ki rekabet ediyoruz, tabii ki hedeflerimiz var.

Rakibi kesinlikle bir düşman olarak görmüyoruz. Sonuçta onun da yaşaması gerekir. Centilmenlik ve etik kurallar içinde rekabet etmeye özen gösteriyoruz. Tabir-i caiz ise belden aşağı vurmak gibi bir niyetimiz yok. Öyle bir kurum kültürümüz var. Rakibi öldürelim, rakibi batıralım diye bir niyetimiz yok. Rakibe centilmence yaklaştık. Onun da yaşama hakkı olduğuna inanarak yaşadık. Hiçbir zaman böyle vahşi kapitalizm taraftarı olmadık. Etik kurallar içinde olduk. Her şeyin belirli bir dozunun olduğunu inandık. O mücadele içinde olduk.

PAZARDA HAKİMİYETLERİ

Rekabet, uluslararası arenada biraz daha farklı. Bulunduğumuz ülkede, bulunduğumuz sektörde çok büyük boyutlara gelmiş devler var. O platformda, o rekabet içinde oluyoruz. O rekabetin kurallarını uyguluyoruz. Tabii ki pazar payı almaya çalışıyor, büyümeye çalışıyoruz. Ama o kadar hakimler ki, ilk olarak pazara girmenin avantajlarını sonuna kadar kullanıyorlar. Hakları da... Yine etik kaideler içinde oluyor. Sizin de o güce sahip olup, sizin de o gayret içinde olmanız, o teknik bilgi ve sermaye yapısına sahip olmanız için büyük çaba sarf etmeniz gerekiyor. Ancak o çerçevede, o platformun oyuncusu olabiliyorsunuz. Ama sizin önünüzü kesecek agresif davranışlar içinde olmuyorlar.

DENGELER DEĞİŞEBİLİR

Avrupa'daki liderlerin değişimi, Türkiye-AB ilişkilerini de etkiledi. Liderler, Türkiye'yi daha fazla destekliyorlardı. Türkiye, o rüzgarla beraber müzakere tarihini aldı. Ama Avrupa'da liderler değişti. Ben, bunu minimum 10 senelik uzun dönemli süreç olarak görüyorum. Stratejik olarak bu sürecin geçileceğine inanıyorum. Neden? Avrupa'nın Türkiye'ye, Türkiye'nin Avrupa'ya ihtiyacı var. Türkiye'nin Avrupa'yı hareketlendirecek bir nüfusu, lokomotif bir ülke olabilecek bir potansiyeli var. Müteşebbis bir ülke. Birçok konuda Avrupa'yı tamamlayan ve Avrupa'nın parçası olan bir ülke. Türkiye, yılmadan reformlarına devam etmeli. Girerse girer, girmezse girmez. Sonunda Türkiye bir noktaya gelir. Kaotik bir Avrupa'ya girmek istemeyebilir. Çünkü onlar da kendi içlerinde bir anayasalarını geçiremediler. Avrupa Anayasası'nın Fransa ve Hollanda veto etti. Dolayısıyla orası da yeni bir oluşumun içinden geçiyor. 10 sene sonra Avrupa nerededir, Türkiye nerededir? Türkiye GSMH'si 10-15 bin dolarlara gelirse, girmek ister mi, kendini kısıtlamak ister mi? O günün şartlarında konuşulur. Tarih geldi mi defterimizi açarız. Girer miyiz, girmez miyiz? Türkiye'ye ne getirir? Belki de onlar ısrar edecektir girin diye. Bizim işimize gelecek mi, onun kararını o zaman veririz.

Türkiye, Doğu ile Batı, Müslümanlık ile Hristiyanlık arasında denge unsuru olmalı.

DOĞRU ZAMANDA DOĞRU YERDE

Zamanında girdiğimiz pazarlarda çok başarılı olduk. Çünkü bir pazara sonradan girmek daha zor. Şimdi Ukrayna'ya girmek istiyoruz, imkanımız da var. Ama paylaşılmış. Üç firma, bira pazarının yüzde 80-85'ini domine etmiş. Artık o pazara gittiğiniz zaman, o adamları yerinden oynatmak mümkün değil. O pazarda var olmak daha zor oluyor. Müzakere ediyoruz. Uygun bir ortam bulup girmek istiyoruz. Ama o ekmeğine bulaştırmıyor. Sen de ona razı olacaksın. Yüzde 10 pazar payın varsa onu yüzde 11-12 yapmak çok zor. Herkes kendi kalesini korumaya çalışıyor.

BU İKTİDAR KENDİ ZENGİNLİĞİNİ YARATTIMI?

Her iktidar, kendi zenginliğini yaratır. Dolayısıyla bunun etik kurallar içinde, eşit şartlar içinde olması Türk toplumunun tercihidir. Bazı imar durumu olmayan arazilerin imara açıldığım görüyoruz. Türkiye'nin birçok yerinde imara açılıyor araziler. Önemli rant getirdiği için liralık arazinin imar durumuyla beraber 5 liraya, 10 liraya, 20 liraya çıktığını görüyoruz. Türkiye'nin bunlara dikkat etmesi gerektiğini düşünüyorum.

KENDİMİZİ HİSSETMİYORUZ

Çin geliyor, Hindistan geliyor. Rusya büyüyor. Avrupa durgun. ABD hamlede. Bir taraftan hamlelerinden başarısız kalıyor. Dünya kamuoyunda antipati kazanıyor. Böyle birçok unsur bir arada. Çok önemli, büyük bir değişim. İki güçlü büyük dengeden tek güçlü bir dengeye geçilince mutlaka bir denge sağlanır. Karşı tarafta denge oluşturur. 1.5 milyar nüfusuyla dev gibi bir Çin, 1 milyar nüfusuyla Hindistan, çok önemli kaynaklarıyla Rusya geliyor. Beş sene önceki Rusya gibi değil, çok güçlü bir Rusya.... Ortadoğu’da yeni dengeler oluşuyor. Müslüman-Hristiyan zihniyetlerin çatışması, bazı sorunlar oluşturuyor. Dünya çift kutupluluğa gidiyor. Bu karışık bir ortamda, Türkiye’nin çok dikkatli olması gerekiyor. Denge unsuru olması lazım. Doğu ile Batı. Müslümanlık ile Hristiyanlık arasında denge unsuru olmalı çok önemli. Çünkü Türkiye, çok ileri bir seviyede. Kendimizi bazen hissetmiyoruz. Avrupa bunu hissediyor. Hisseden hissediyor. Önemli liderler hissediyor. Kişi başına düşen gelir 10-15 bin dolar olduğu zaman biz, bunun hepsini unuturuz. Kendimize özgüvenimiz gelir. Her şeyini unuturuz.

Yorumla