Haberler

İş dünyasında bir çırpıda büyüyen şirketlerin yanı sıra bir de yavaş yavaş ama sağlam adımlarla büyüyen şirketler vardır. Büyük bir hızla büyüyen şirketlerin yıldızı hemen sönebilir. Ama adım adım ilerleyenleri sarsmak biraz zordur.

Ermeni Meselesi Konulu Yuvarlak Masa Toplantısı

Tarih: 14.03.2010
  Yazdır

 

Ermeni Meselesi Konulu Yuvarlak Masa Toplantısı

13 Mart tarihinde Bahçeşehir Üniversitesi Amerikan Araştırmaları Merkezi Danışma Kurulu Başkanı Dr. Zeynel Abidin Erdem'in daveti ile gerçekleştirilen "Ermeni Meselesi" konulu yuvarlak masa toplantısına Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, Emekli Büyükelçi Özden Sanberk, Bilgi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İlter Turan, Bahçeşehir Üniversitesi Hükümet ve Liderlik Okulu Başkanı Burak Küntay, Gazeteci Fehmi Koru ve Gazeteci Can Ataklı katılmışlardır. Toplantı sonrası Sayın Fehmi Koru'nun Yeni Şafak Gazetesinde yazmış olduğu makale ekte bilgilerinize sunulmuştur.

Ermeni Meselesi Konulu Yuvarlak Masa ToplantısıFehmi Koru 
14 Mart 2010 Pazar 
f.koru@yenisafak.com.tr 
http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/default.aspx?i=21351&y=FehmiKoru

Akıl adamların tavsiyesi...

Son birkaç yıla kadar ülkenin neredeyse bütün sorunları sahipsizdi; ne kadar çetrefil olursa olsun hepsinin altından kalkma işi devlet bürokrasisiyle politikacılara bırakılırdı. Bugün durum dünden çok farklı: Hemen her üniversite ülke sorunlarıyla ilgili kapsamlı çalışmalar yürütüyor; Ankara ve İstanbul'da çok sayıda düşünce üreten nitelikli kurumlar var.

Bahçeşehir Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren Amerikan Araştırmaları Merkezi (AMERS) dünü 'Ermeni tasarısı' üzerinde düşünüp çözüm üretmeye ayırmıştı. Merkezin başkanı Dr. Zeynel Abidin Erdem konu üzerinde bilgi sahibi olduğunu bildiği akademisyenleri, Dışişleri Bakanlığı'nın eski bir müsteşarını ve iki gazeteciyi bu amaçla biraraya getirdi.

İlk şok şu: Amerikalı politikacıların Kongre'nin Dış İlişkiler Komitesi'ne 'Ermeni tasarısı'nı defalarca getirdikleri biliniyor da, hiçbir tasarının genel kurul onayı almadığı sanılıyor; ayrıca hiçbir ABD başkanının 's' harfiyle başlayan sözcüğü 24 Nisan beyannamesinde kullanmadığı da bir başka sanı... Oysa Temsilciler Meclisi'nin 8 Nisan 1975 tarihli bir ortak kararı var. ABD Başkanı Ronald Reagan'ın 22 Nisan 1981 tarihli açıklamasında o kritik sözcük de kullanılmış...

ABD Kongresi'nden karar çıkması ve ABD Başkanı'nın yazdığı mektupta 's' harfi ile başlayan sözcüğü kullanmasının, Birleşmiş Milletler'i (BM) harekete geçirebileceği endişesi de yaygın. Oysa BM Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Komisyonu korkulanı yapmış ve 1985 yılında konuyla ilgili bir rapor yayımlamış... 1'e karşı 14 oyla kabul edilen raporda '1915-1916 arasında Ermenilerin uğradığı kıyım'dan söz edilmekte.

2004 yılında (24 Nisan) da, Başkan George W. Bush da, "1,5 milyon Ermeni'nin zorla tehcire tabi tutulup öldürülerek yok edilmesinden" dem vuran bir mektuba imza atmış...

Herhalde şaşırdınız. Son günlerde konuya ilişkin okuduğumuz haberlerde ve yapılan açıklamalarda verilen izlenimin tam tersi bir durum bu. Ancak sunduğum bilgilerin hepsi doğru. Bu bilgiler ve daha fazlası, ABD Kongresi Dış İlişkiler Komisyonu'ndan bir oy farkla çıkan 252 sayılı 'karar tasarısı'nda aynen yer alıyor. (Türkçesi de var.)

Eksik veya yanlış bilgiyle yürütülen tartışmalardan sağlıklı bir sonuç almak mümkün olabilir mi?

Komisyon'dan çıkan Türkiye'nin aleyhine kararın 'ilk' olmadığı, ABD başkanları arasından sakıncalı sözcüğü daha önce kullananlar çıktığı, hatta konunun Temsilciler Meclisi'nden de geçirildiği gerçeği ile son oylamaya verilen aşırı tepki çelişiyor elbette. Daha serinkanlı bir yaklaşıma ihtiyaç var.

Eskiyle bugün arasındaki en önemli fark, Ak Parti hükümetinin selefleri gibi kulağının üstüne yatmayıp sorunun çözümü için bir süreç başlatmış olmasıdır. ABD'nin aldığı önceki kararlar ve benimsediği söylem bugünün gerçekliği karşısında bu yüzden sırıtıyor. Türkiye'nin şu anda yapması gereken, muhatap kamuoyu ile politikacılara, tavırlarının sorunun çözümünü zorlaştırabileceğini hatırlatmak olmalı.

'Kamu diplomasisi' bunun için gerekli işte.

Bahçeşehir Üniversitesi Amerikan Araştırmaları Merkezi'nde buluşan grupta yer alan hemen herkes, 'kamu diplomasisi' yoluyla gerçekleri anlatan bir kampanyanın derhal başlatılmasını istedi. ABD yönetiminin ne yapacağını Ankara'da beklemek yerine, ne yapmaları gerektiğini Amerikalılara anlatmak üzere geri çekilen Büyükelçinin Washington'a gönderilmesi tavsiyesi eşliğinde...

Aklın akıldan üstün olduğunu düşünce üreten kurumların çalışmalarına katılınca daha iyi anlıyor insan...

Ermeni Meselesi Konulu Yuvarlak Masa ToplantısıCan Ataklı 
16 Mart 2010 Pazar 
catakli@gazetevatan.com 
http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=11.11.2007&Newsid=293969&Categoryid=4&wid=142

Ermeni konusunda çok sakin olmalıyız

Cumartesi günü Bahçeşehir Üniversitesi’nin senato salonunda küçük bir grupla Ermeni konusunu konuştuk. Zeynel Abidin Erdem ve Burak Küntay’ın öncülük ettiği toplantıya Prof. Ersin Kalaycıoğlu, emekli büyükelçi Özdem Sanberk, Prof. İlter Turan ile Fehmi Koru katıldı. Bahçeşehir Üniversitesi’nde akademik çalışma yapan birkaç genç de dinleyici olarak toplantıda hazır bulundu.

Konumuz, Amerikan Temsilciler Meclisi Alt Komisyonu’nda ve İsveç Meclisi’nde birer oy farkla kabul edilen Ermeni soykırımı kararlarının üzerine yapılması gerekenlerdi.

Benim için hayli bilgi dolu ve ufuk açıcı olan mini toplantıda konuşmalar genel olarak “sağduyulu ve sakin davranılması” üzerine yapıldı.

Emekli Büyükelçi Özdem Sanberk, Türkiye’nin “dünya kamuoyunu kaybettiğini” söyleyerek “Artık dünyada eksen ülkelerin kamuoylarına kaydı. Kamuoyları hükümetlerden bile daha önemli hale gelebiliyor çoğu kez. Türkiye bunu görmek zorunda” dedi.

Sanberk klasik diplomasi ile bu sorunun çözülemeyeceğini belirterek “Soykırım, tarihi değil siyasi bir tanımdır. Türkiye’de gerçek anlamda bir fikir özgürlüğü sağlanmalı. Bu konunun dünya kamuoylarına anlatılması için uzun soluklu bir program hazırlanması ve kadroların yetiştirilmesi gerekir” diye konuştu.

Prof. İlter Turan Türkiye’nin genel bir zaaf içinde olduğunu söyleyerek “Hrant Dink’in ölümü göz göre göre geldi. Katil yakalandı belki ama sonrasında detayların içinde boğulduk ve kendimizi anlatamadık. Ne yazık ki bu detaylar nedeniyle dışarıda hükümet azınlıkların yok edilmesine çalışılan bir politika içinde görülüyor” dedi.

Fehmi Koru son kararların rahatsız edici olduğunu ABD’de her yıl yaşanan oylama sırasında soğuk politikaların esiri olmamızın yararı olmadığını belirtti.

Ben de bu konuda hükümetin temel politikasının ne olduğunu kamuoyunun bilmediğini, politikaların öfkelerle belirlenmesinin yanlışlığını dile getirmeye çalıştım. Ayrıca iktidarın her dış konuyu iç politikada kullanmasının da sonuç alınmasına yararı olmadığını belirttim.

Mini toplantı sırasında Türkiye’nin ABD’deki elçisini de 24 Nisan’a kadar Ankara’da tutmasının yanlış olduğu vurgulandı. Prof. Ersin Kalaycıoğlu “Namık Tan ABD’yi çok iyi bilen, yıllarını Washington’da geçirmiş. Beyaz Saray ilişkileri iyi olan bir diplomatımız. Burada olması değil orada olması çok daha yararlı. Kaçarak bir sorun çözülmez” dedi.

Soykırım kararı ile ilgili yanlış bildiklerimiz

Mini toplantımızın başında Burak Küntay, kısa bir sunum yaptı. Küntay her yıl Türk-Amerikan ilişkilerini geren “soykırım kararı” konusunda kamuoyunun olduğu kadar kanaat önderlerinin de yanlış bildiği bazı bilgileri sıraladı.

Örneğin “Bu karar şimdiye kadar Temsilciler Meclisi’nden hiç geçmedi” konusu yanlış. Çünkü 8 Nisan 1975’te Temsilciler Meclisi 1915 olayları konusunda “soykırım” tanımını geçirmiş.

“ABD Başkanları şimdiye kadar Ermeni soykırımı demedi” tezi de yanlışmış. Çünkü 1981’de Başkan Reagan “Yahudi soykırımından önceki Ermeni ve sonraki Kamboçya soykırımları” diyerek bu tanımı kullanmış.

10 Eylül 1984’teki Meclis kararında ise 1915 yılında 1.5 milyon Ermeni’nin soykırıma tabi tutulduğu belirtilmiş.

“Son toplantıya kadar Ermeni soykırımı kararı alt komisyondan geçmemişti” bilgisi de yanlış. Çünkü 2005, 2006 ve 2007’de karar bir oyla da değil çok daha fazlasıyla alt komisyonlardan geçmiş. Ama Temsilciler Meclisi’ne gelmemiş.

Peki bu karar geçerse ne olur? Elbette dünyanın sonu değil, ama birincisi konu tescillenmiş oluyor. Hukuken Türkiye’ye yönelik dava açılması mümkün görülmüyor ama bu kararın başka kararlarla desteklenmesi halinde bu yolun açılması kolaylaşıyor. En önemlisi Türkiye’nin itibarı zedeleniyor ve tezleri bir daha belki de dinlenmemek üzere rafa kaldırılmış oluyor.

 

 

Yorumla