Haberler

İş dünyasında bir çırpıda büyüyen şirketlerin yanı sıra bir de yavaş yavaş ama sağlam adımlarla büyüyen şirketler vardır. Büyük bir hızla büyüyen şirketlerin yıldızı hemen sönebilir. Ama adım adım ilerleyenleri sarsmak biraz zordur.

Irak, Bölgede Denge Unsuru

Tarih: 29.06.1996
  Yazdır

Erdem Holding Yönetim Kurulu Başkanı Zeynel Abidin Erdem:

"Irak, Bölgede Denge Unsuru"
Körfez Savaşı'ndan beri Irak'a uygulanan ekonomik ambargo Birleşmiş Milletler'in aldığı bir kararla kısmen de olsa kaldırılacak. Bunun sonucu olarak da savaş sonrası kapatılan Kerkük - Yumurtalık petrol boru hattı tekrar çalışmaya başlayacak. Bozulan ekonomi sonrası ortaya çıkan sosyal ve siyasi çalkantılar da bu ülkelerde yaşayanların yaşam tarzlannı temelinden sarstı. Turgut Özal Fikirlerini Araştırma Derneği Genel Sekreteri ve Erdem Holding Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Zeynel Abidin Erdem, bu son gelişmeler ışığında, Nokta 'nın, Türkiye'nin geçmişte uyguladığı ve uygulaması gereken politikalar hakkındaki sorularını yanıtladı.

Nokta: Bir işadamı olarak sizce, Ortadoğu ve Irak'taki son gelişmeler paralelinde Türkiye nasıl bir strateji izlemelidir?

Erdem: 1990 yılında başlayan Körfez Savaşı ve Birleşmiş Milletler ambargosu ile ortaya çıkan sonuç, bundan iki ülkenin zararlı çıktığıdır. Birincisi savaş boyunca yakılıp yıkılan, sonrasında ambargo nedeniyle vatandaşları açlık ve sefalete mahkum edilen Irak, diğeri ise gerek ekonomik kayıpları, gerekse Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde ortaya çıkan problemleri ile Türkiye'dir.

Konunun ekonomik boyutu incelendiğinde, yapılan çeşitli çalışmalara göre kaybımız 20 ila 30 milyar dolar mertebesinde olduğu, bunun da 2.5 milyar dolarının petrol taşımacılığı yapılamamasından kaynaklandığı görülmektedir. Konu sosyal boyutuyla değerlendirildiğinde, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yaşanan huzursuzluk, göç ve işsizlik ile artan PKK terörü gündemin ilk maddelerinde yer almaktadır.

Bugün Türk-Irak ilişkilerini Körfez Savaşı öncesinde olduğu gibi düşünmek ve kabul etmek son derece yanlıştır. Geçen süre içerisinde iki devlet arasındaki ilişkiler zedelenmiş ve temaslar son derece zayıflamıştır. Bugün başta Saddam Hüseyin olmak üzere Irak yönetimi, Ekleşmiş Milletler ve tüm dünya tarafından kabul edilen yasal bir yönetimdir.

Bu noktada Türkiye'nin ivedilikle yapması gereken iki önemli icraat vardır; birincisi Irak devleti ile Türk devleti arasında zayıflayan ilişkinin bir an önce devletler nezninde kuvvetlendirilmesi ve karşılıklı güvenin yeniden tesis edilmesi için girişimlerde bulunulması. İkincisi ise ambargonun tamamen kaldırılmasına yönelik Türkiye'nin Birleşmiş Milletler ve kamuoyunun nezninde aktif olarak çalışması ve baskı yapmasıdır.

Ambargo boyunca Türkiye'nin uğrayacağı zararları telafi teminatı veren Amerika, Japonya, Arap ülkeleri ve diğer ülkeler, bırakınız zararlarımızı telafi etmek, ambargonun sadık uygulayıcısı olarak Türkiye'ye aferin derken, çeşitli yollarla ambargoyu delerek ticaret yapmışlardır.

Nokta: Birleşmiş Milletler ambargosundan önce Türkiye, Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattını kapattı. Merhum Turgut Özal'ın bu politikasını değerlendirir misiniz?

Erdem: Türkiye, Körfez Savaşı sırasında Birleşmiş Milletler'in ambargo kararını beklemeksizin ve fiilen ambargo başlamadan, Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattını kapatmıştır. Bir süre sonra da Birleşmiş Milletler, Irak'a karşı Irak'ın tüm ticari faaliyetlerini içine alan bir ambargo uygulamaya başlamıştır.

Irak'ta üretilen petrol, Iraklı satıcı tarafından pazarlanmakta ve petrol alıcısının tankerleri Yumurtalık'a yanaşarak Irak'tan pompalanan petrolü almaktadır. Yumurtalık tesislerinin petrol depolama hacmi 1 milyon tondur. Bu da yaklaşık olarak bir buçuk saatlik bir petrol sevkiyatının karşılığıdır. Başka bir anlatımla Irak'tan pompalanan petrolün alıcısının olmadığı durumlarda teknik olarak depolanması da mümkün değildir.

Boru hattı kapatılmadan ve ambargo öncesi Yumurtalık'ta dolum yapan tanker sayısı azalmış ve resmen olmasa bile Birleşmiş Milletler'in petrol ticareti yapan çok uluslu şirketlere baskısı ile Irak petrollerine olan talep azalmaya başlamıştır. Teknik olarak da petrolü Yumurtalık'ta depolama imkanının bulunmaması nedeniyle, Türkiye tarafından petrol boru hattı kapatılmasaydı da çok kısa bir süre sonra petrol satılamadığından kendiliğinden hizmet payı kalkmış olacaktı.

Özal döneminin dış politika stratejileri, ne yazık ki 1992 yılı sonrasında yok olmuştur. Ambargo öncesinde boru hattını kapatma iradesi, ambargo sonrasında boru hattını açma iradesine dönüşememiştir.

Nokta: Irak'ın Ortadoğu ülkeleri içerisinde stratejik önemi var mıdır?

Erdem: Türkiye'nin jeopolitik durumu dikkate alındığında Irak'ın konumu itibariyle Türkiye için son derece önemli bir devlet olduğu görülmektedir. Irak'ın önemi iki açıdan gündeme gelmektedir. Birincisi konunun siyasi, ikincisi ise ekonomik boyutudur. Konu siyasi boyutuyla özellikle de Güneydoğu politikamız değerlendirildiğinde, Irak, gerek İran, gerekse Suriye tarafından gelen ve gelebilecek taşkınlıklara karşı bir denge unsurudur. Konunun ekonomik boyutu değerlendirildiğinde, Irak'ın Arap ülkelerine açılan bir kapı olduğu görülür.

Bu gerçeklerden hareketle Türkiye'nin Irak ile olan ilişkilerinin bir an önce düzeltilmesi, Türkiye'nin Ortadoğu politikaları ve toplumsal çıkarları anlamında son derece önem arz etmektedir. Saddam Hüseyin ve Irak yönetimi, Ortadoğu'da son derece güçlü ve sağlam pozisyondadır. Türkiye, Ortadoğu'da Irak ile işbirliği yaparak, bölgede istikrarlı bir yapının oluşmasını sağlayabilir.

Irak olayı, Birleşmiş Milletler'in son karan çerçevesinde altı aylık süre içerisinde yapacağı petrol satışından elde edilecek 2 milyar doların paylaşımı olarak değerlendirilmemelidir. Başta Irak olmak üzere Ortadoğu ülkeleri ve Türki cumhuriyetleri, Türkiye'nin doğal pazarıdır. Konu bu yaklaşım içerisinde değerlendirimeli ve uzun vadeli politikalarla yürütülmelidir.

Nokta: Birleşmiş Milletler'in Irak'a olan ticaret ambargosunun kısmen de olsa hafifletilmesi ile petrol dünyasında yeni oluşumlar ve stratejiler gündeme gelmeye başladı. Bu petrol üreten ülkeler ve pazarlayan şirketler arasında yeni bazı düzenlemelerin kaçınılmaz olduğunu göstermekte. Bu arada Türkiye nasıl bir petrol politikası izlemektedir?

Erdem: Petrolün stratejik bir enerji kaynağı olması ve birçok endüstride temel hammadde olarak kullanılması nedeniyle petrol başlıbaşına ve kendine has düzenlemeleri olan bir konuma gelerek kendi dünyasını yaratmıştır. Kimyasal oluşumlar nedeniyle petrol ve doğalgazın aynı bölgelerde bulunduğu dikkate alınırsa iki önemli enerji kaynağının birlikte kontrolü söz konusu olabilmektedir.

Türkiye'nin çevresinde yer alan ülkeler bilinebilen petrol ve doğalgaz rezervlerinin yüzde 60-70'ine sahiptirler. Özellikle Hazar Havzası ve Ortadoğu petrol ve doğalgazı gerek rezervler, gerekse kalite yönünden önem arzetmektedir. Bu veriler ışığında konu değerlendirildiğinde Türkiye'nin jeopolitik olarak son derece önemli bir yerde olduğu görülmektedir.

Petrole yönelik politikaların oluşturulmasında petrol kaynaklarının bulunduğu ülkelerin yanısıra üretimi yapacak ve pazarlayacak şirketler de dikkate alınmaktadır. İşte bu güçlü grubun arasına herhangi bir taraf olarak giren ülkeler ve şirketler petrol dünyasının bir üyesi olabilmekte, dünya ekonomisinde önemli ve stratejik bir konuma gelmektedir.

Türkiye konumu itibariyle sahip olduğu jeopolitik avantajlarını, üçlü grubun içerisinde petrolün pazarlanması aşamasında petrole transit taşıma servisi vererek kullanabilir. Çünkü Türkiye'nin çok önemli transit yollar üzerinde bulunması ve deniz taşımacılığı yönünden kuzey-güney ve doğu-batı ekseninde yer tutması önemli bir avantajımızdır. Böylelikle petrol dünyasının bir ferdi ve çevresinde petrol kaynaklarının kullanılmasında söz sahibi olabilir.

Petrol taşımacılığında boru hatları en ekonomik yoldur. Diğer taşıma alternatifleri boru hatlarının coğrafi ve siyasi olarak uygun olmadığı zaman gündeme gelir.

Petrol taşımasının maliyetleri dikkate alındığında deniz taşımasına göre daha ucuz olan boru hatlarıyla taşıma ve bazı durumlarda boru hatları haricinde taşıma imkansızlıkları Türkiye çevresindeki petrolün dünya pazarlarına arzında Türkiye'ye döşenecek boru hatlarının önemini ortaya koymaktadır. Özellikle bu noktada belirtilmesi gereken önemli bir husus Türkiye'de yapılacak olan ciddi boru hatları yatırımı ve işletmeciliğine, özel sektörün de entegre edilmesi gereğidir. Çünkü bu tip yatırımlar tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de devletçi yaklaşımlarla yapılamaz. 

Yorumla